“Bütün dünyada güzel kadınlar seçilir ve memleketlerinin güzellik kraliçesi intihap edilirken, bizim böyle bir kraliçemiz niçin olmasın? Türkiye’nin en güzel kadını acaba kimdir?”
İşte Türkiye’nin güzellik yarışması macerası, 1929 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bu ilanla başladı. Genç kadınlar, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de güzelliklerinin ödüllendirilmesini istedi.
1932 yılında, kraliçe tacını bir önceki yılın güzelinden devralan Keriman Halis, aynı yıl içinde ‘Dünya Güzellik Kraliçesi’ ünvanını da kazanınca güzellik yarışmaları ayrı bir önem kazandı ülkede.
Yarışmaya katılma kriteri, “16–25 yaş arası, hiç evlenmemiş olmak” olarak geçiyordu. İşte bu “hiç evlenmemiş olmak” yarışmada, bugüne kadar sansasyonel seçimlere yol açtı.
Hülya Avşar’ı meşhur eden tacın geri alınma hikayesini hatırlarsınız. Avşar, 1983 yılında Türkiye Güzeli seçilmiş, fakat genç yaşta evlenip boşandığı ortaya çıkınca tacı iki gün sonra elinden alınmıştı. Taç sonra, Dilara Haraççı’ya verildi. Ama şöhret yarışmasını asıl kazanan Hülya Avşar oldu. Düşünün; Hülya Avşar’ı mı daha iyi tanıyorsunuz, Dilara Haraççı’yı mı?
Benzer durumu yarışmanın ilk yapıldığı yıl, Hicran Hanım yaşadı. Daha önce evlenmiş olduğu öğrenilen Hicran Hanım yarışmadan diskalifiye olunca yerine taç, Feriha Tevfik’e verildi. Ama bu defa şöhret yarışmasını kazanan, tacın yeni sahibi oldu. Aldığı kraliçe ünvanı sayesinde dönemin ünlü yıldızlarıyla aynı sahneleri paylaşma fırsatı bulan Tevfik, ‘Bataklı Damın Kızı Aysel’ filminde rol aldı örneğin.
1950 yılında düzenlenen yarışmaya katılan ve mayolu olarak seçilen ilk güzel olan Güler Arıman’ı bir sonraki yıl Günseli Başar takip etti. Başar, aynı yıl ilk ‘Avrupa Güzeli’ de oldu.
Bu ünvanı 30 yıl sonra ikinci kez, 1982 yılının Türkiye Güzeli Nazlı Deniz Kuruoğlu kazandı. Aynı ünvana 1984’te Neşe Erberk, 1993’te Arzum Onan sahip oldu. 2002 Türkiye Güzeli Azra Akın ise aynı yıl, 1932’den sonra ilk kez Türkiye’ye ‘Dünya Güzeli’ ünvanını taşıdı.
Güzellik yarışması organizasyonları, geçmişten bugüne yakından tanıdığımız birçok isim kazandırdı şöhret dünyasına. Nebahat Çehre, Hale Soygazi, Aydan Şener, Pınar Altuğ, Demet Şener, Çağla Şıkel, Ayşe Hatun Önal, Yüksel Ak, Hande Subaşı, Merve Büyüksaraç, Melisa Aslı Pamuk ve daha fazlası…
Güzellik yarışmaları son dönemde seyirciler açısından eski popülaritesini kaybetmiş olsa da hiç ara vermeden yeni güzeller seçilmeye devam etti. Aradan sıyrılan isimler, oyunculuk, modellik ya da sunuculuk alanında kendilerine bir yer edindi.
Aralarında Boğaziçi mezunu Neşe Erberk, İstanbul Üniversitesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümü mezunu Hande Subaşı gibi iyi eğitimli isimler olsa da çoğunluğu liseden mezun olduktan sonra modelliğe başlayıp güzellik yarışmasında şansını denemişti. Eğitimleri ne olursa olsun en çok güzellikleriyle ve aldıkları ünvan sonrası yaptıkları işlerle konuşuldular.
YENİ FİNALİSTLERİN DOLU ÖZGEÇMİŞLERİ
Bu yılın yeni güzel adayları birkaç gün önce açıklandı. Malum, jüriden önce seyirci seçimini yapmaya başladı. Favoriler belirlendi. Evet, finalistler gerçekten fizikleriyle dikkat çekiciydi. Ama dikkatimizi cezbeden başka bir şey daha vardı. Adayların birçoğu, iyi eğitim almıştı.
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu İdil Bilgen, Torino Üniversitesi Uluslararası Hukuk 4. sınıf öğrencisi Candan Şeviktürk, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Yüksek Lisans öğrencisi Ayşe Sena Şeref, Mozarteum Üniversitesi Opera Bölümü mezunu Ezgi Güngör ve daha fazlası… Peki bu genç kadınları, aldıkları eğitim alanında kariyer yapmaktan alıkoyan ve güzellik yarışması aracılığıyla şöhret basamaklarını tırmanmak üzere yola koyulmaya iten neydi?
“Güzellik yarışmalarına katılım, öncelikli olarak daha kısa sürede kariyer ve ün sahibi olmak için atılan adım olarak değerlendirilebilir” diyen Uzman Psikolog Hande Taştekin, “Şu an güzellik yarışmalarında yüksek eğitimli insanları katılımcı olarak görebiliyoruz. Bu da aslında toplumsal bir inanca bağlı olan bu gibi platformlara katılan insanların ‘daha az zeki olabileceği’ gibi bir inancı yıkmaya yönelik bir adım haline gelebilir” ifadesini kullanıyor.
Taştekin’in eğitimli kraliçe adaylarıyla ilgili şu yorumu önemli:
“Ülkemizde yapılan ilk güzellik yarışmalarında ele alınan estetik kaygıdan öte ulusal özgüveni ortaya koyma kavramı, katılımcıların sadece güzellikleriyle ön plana çıkmamalarıyla birlikte yeniden düşünce sistemine ve toplumsal algıya kazandırılabilir.”
HEM AKADEMİSYEN HEM KRALİÇE
Güzellik yarışmalarını düşündüğünüzde aklınıza ilk gelen şey, muhtemelen akademi, sosyal sorumluluk veya sürdürülebilir finans değildir. Ama dünyadaki yarışmalarda da güzelliklerinin yanı sıra kendilerine kattıkları özelliklerle öne çıkan adaylar, adlarından hep söz ettirdi. Örneğin Oxford Üniversitesi Araştırma Görevlisi Dr. Ana Nacvalovaite seçkin bir akademisyen ve tanınmış bir uzman olmasının yanı sıra, aynı zamanda 2023’ün Büyük Britanya Güzeli’ydi.
İlk başta bir çelişki gibi görünebilir ama Ana için gösteriler ve akademi dünyası birçok açıdan kesişiyordu. “Güzellik yarışmaları bana cinsiyet eşitliği, insan hakları ve sürdürülebilirlik gibi benim için önemli olan sosyal ve çevresel konuları tanıtabileceğim bir platform sağladı. Bana konuşmam için bir sahne verdi” demişti.
“Bir akademisyen olarak sosyal sorumluluğu, sürdürülebilirliği ve toplumun tüm yönlerini destekleme konusunda tutkuluyum. Dolayısıyla güzellik yarışmasına katılmam bana daha geniş bir kitleye ulaşma ve bu konularda farkındalık yaratma konusunda eşsiz bir fırsat verdi” yorumunu yapmıştı.
2022 İspanya Güzeli Paula Pérez de tıp alanında eğitim görmüş bir doktor olarak intiharın önlenmesi alanında sosyal sorumluluk projesi geliştirmişti. Bir doktor olarak deneyim ve bilgilerini başkalarının hayatlarını iyileştirmek için kullanmıştı.
İnsanlar neden güzellik yarışmalarında güzelliklerini tasdikletme ihtiyacı duyuyor?
“Günümüzde güzellik, insanlar arasında olmazsa olmaz bir algı haline gelmeye başladı. Bu durum, tabii ki güzelliği vaat eden sektörleri hızla çoğaltmaya başladı” diyen Uzman Psikolog Hande Taştekin, “Güzelliği elde etmek bir yarış haline geldi. Güzel veya yakışıklı görünmek için estetiğe başvuranların da sayısı oldukça arttı” ifadesiyle içinde bulunduğumuz yanılsamayı anlatıyor.
Artan güzellik baskısının, kişinin beden imajına karşı, düşünce sistemine karşı algı bozulmaları, normal olanı dahi değiştirmeye yönelik davranışlara yol açtığını anlatan uzman isim şunları söylüyor:
“Güzel olma isteği çok küçük yaşlara kadar düşen yoğun bir çaba haline geldi. İnsanların fiziksel görünümleri ile başarılı olacağına veya iş mecrasında bu sayede hızla yükselebileceğine dair çarpıtılmış bir inanç geliştirdiği gözlemleniyor. Örneğin yapılan güzellik yarışmalarına katılan insanların düşüncelerinde öncelikli olarak ‘görülme isteği’ yatıyor. Kimi insanlar için güzellik yarışmaları en kısa yoldan yeteneklerini sergileyebileceği imkan, sosyal çevrelerini genişletebilmek için bir adım, hızlı kariyer edinebileceği bir araçken; kimi insanlar için başkaları tarafından fiziksel görünümlerinin onaylanması ile elde edeceği kazanç ve zafer, kendini görünüşüyle ispatlama veya altta yatan özgüvensizliği bastırma yolu bile olabiliyor.”
Uzman Psikolog Taştekin’e göre güzelliğin ve yakışıklılığın ön plana çıktığı yarışma platformları aslında insanlarda duygu karmaşalarını da ortaya çıkarıyor. İnsanların edindikleri başka özellikler değer kaybı haline geliyor. Bu durum ise “ne kadar güzel ne kadar çekici görünürsem o kadar çok sevilirim” düşüncelerini ortaya çıkarıyor.
Bu düşünceler insanların kendilerini gösterebilecekleri kolay yolları seçme veya bunların peşinde olma itkileri (itici neden) doğuruyor. Hızlı bir başarı elde etmek, kişiye kendini toplum tarafından kabul görmüş ve onaylanmış hissettiriyor; özgüven duygusunu artırıp oyunculuk, modellik veya başka kariyer alanları için cazip hale geliyor.
Güzellik yarışmalarının final anını gözünüzün önüne getirin. Tir tir titreyen adaylar, sunucunun iki dudağı arasındaki sonucu alana kadar hayatlarının en heyecanlı birkaç dakikasını yaşıyor. İsim ilan edilince öyle bir duygu boşalması yaşanıyor ki, sevinen de üzülen de birlikte ağlıyor. Vee sonunda ‘en güzel’ ünvanı bir kişinin oluyor. Bu ünvanı almak bir insan için neden bu kadar önemli, hiç düşündünüz mü?
“Güzellik kavramı çağlar boyunca artı ve eksi özellikleriyle her zaman önemli olmuştur. Güzellik; kabul görmek, güç, öne çıkmak gibi tanımları da beraberinde getirmiştir” diyor Uzman Psikolog Taştekin ve ekliyor:
“Temelde özgüvensizliğin yarattığı, sürekli başkaları tarafından onay almanın beklendiği, yetersizlik duygularının taşındığı bir güzellik ise kişinin yanlış seçimlere yönelmesine veya çarpıtılmış algıya sahip olmasına neden olabilir. Özellikle son zamanlarda kadınlara dayatılan her yaşta genç ve güzel görünme mecburiyeti, kadınların sürekli olarak estetik müdahale ihtiyacı duymasına neden oluyor. Kusursuz güzellik arayışı ise sonunda depresif duygu durumlarına, kişilik bozukluklarına kadar ilerleyebiliyor.”