1. Haberler
  2. Teknoloji
  3. Prostat kanserinde 2040 yılı uyarısı: Vaka sayısı ikiye katlanacak! Nasıl korunulur?

Prostat kanserinde 2040 yılı uyarısı: Vaka sayısı ikiye katlanacak! Nasıl korunulur?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Prostat kanseri, erkeklerde prostat bezinde yer alan hücrelerin anormal ve kontrolsüz bir şekilde büyümesine bağlı gelişen bir kanser türü. Tıp dergisi Lancet‘te yayımlanan araştırmaya göre, prostat kanseri teşhisi konulan kişi sayısı önümüzdeki 20 yıl içinde dünya genelinde iki kattan fazla artacak. 2020’de 1.4 milyon olan kanser hastası sayısı 2040’a kadar 2.9 milyona ulaşacak. 2020 yılında yaklaşık 375 bin kişinin prostat kanseri nedeniyle hayatını kaybettiğini kaydeden araştırmada, 2040 yılında bu sayının 700 bine ulaşacağı öngörülüyor.

Prof. Dr. A. Erdem Canda

ERKEKLERDE EN SIK GÖRÜLEN KANSER TÜRÜ

Koç Üniversitesi Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. A. Erdem Canda, prostat kanserinin, Avrupa’da erkeklerde en sık görülen ve ölüme yol açan 3’üncü sıklıktaki kanser türü olduğunu söyledi. Prof. Canda, 2020 yılında dünyada yaklaşık 1.5 milyon yeni kanser vakası saptandığını ve bunların 400 bininin prostat kanseri olduğunu aktardı.

Yaş ilerledikçe prostatın büyüdüğünü belirten Prof. Dr. Canda, “Prostat büyümesi idrar şikayetlerine yol açıyor. Ayrıca prostat kanseri de gelişebiliyor ve her iki durumun semptomları birbirine benzeyebiliyor” dedi ve erken tanının önemini vurguladı.

Bazı prostat kanseri türlerinin vücuda sıçrayabildiğini (metastaz) söyleyen Prof. Dr. Canda, “Bu türleri zamanında tanıyamazsak kanser vücudun çeşitli bölgelerine yayılabiliyor. Bu yüzden amacımız prostat kanserini mümkün olduğunca erken, metastaz yapmadan tespit edip gerekli tedaviyi uygulamaktır” dedi.

YAŞ İLERLEDİKÇE KANSER GÖRÜLME RİSKİ ARTIYOR

Prostat kanserinin genç erkeklerde daha az görüldüğünü belirten Prof. Dr. Canda, “Örneğin, 30 yaş altındaki erkeklerin yüzde 5’inde saptanırken, 80 yaşından sonra bu oran yüzde 60’a çıkıyor. Yaş arttıkça birçok hastalığın daha sık görüldüğünü, prostat kanserinin de bunlardan biri olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Prof. Dr. Canda, 50 yaşından itibaren kanser olma ihtimalinin arttığını belirterek, “Basit bir kan testi olan PSA testiyle kanserin ilk sinyalini alıyoruz. Sonuç genelde aynı gün çıkar. PSA değerleri yaşa bağlıdır; yüksek PSA, prostat kanseri ihtimalini artırsa da kesin kanser anlamına gelmez. Yaş ilerledikçe PSA seviyeleri yavaş yavaş yükselir. Yüksek PSA durumunda üroloji muayenesi önemlidir; çünkü belirli hacme ulaşmış kanserleri muayenede hissedebiliyoruz. Sonrasında prostatı görüntüleyip kanser odağı olup olmadığını MR ile kontrol ediyoruz. MR sonucunda şüpheli odak varsa biyopsi yapıyoruz. Bu, MR füzyon prostat biyopsisiyle gerçekleştirilir. Böylece şüpheli odakları ıskalama ihtimali azalır. Patoloji sonucuna göre kanser varsa, vücuda sıçrayıp sıçramadığını PET/CT ile kontrol ediyoruz. Eğer sıçramamışsa, hastayla tedavi seçeneklerini değerlendiriyoruz” dedi.

PROSTAT KANSERİNİN BELİRTİLERİ

Mayo Clinic’e göre, prostat kanseri erken evrelerinde belirti vermeyebilir. İlerlemiş kanser ise şu semptomlara yol açabilir:

– İdrar yapmada zorluk

– İdrar akış hızında azalma

– İdrarda ve menide kan görülmesi

– Kemik ağrısı

– Kilo kaybı

– Sertleşme sorunu

Bu belirtilerin görülmesinin kişide kesin kanser olduğunu düşündürmemesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Canda, gece sık idrara kalkma, idrarı tam boşaltamama ve kesik kesik idrar yapma gibi semptomların prostatın iyi huylu büyümesinden de kaynaklanabileceğini söyledi.

EN SIK GÖRÜLEN 5 KANSER ARASINDA PROSTAT KANSERİ DE VAR

Prof. Dr. Canda, “Ülkemizde en çok akciğer kanseri, ardından prostat, kolorektal (bağırsak), mesane ve mide kanserleri görülüyor. Prostat kanseri erkeklerde ikinci sırada. Dünyada da benzer bir tablo var; birçok ülkede, özellikle Kuzey ve Güney Amerika ile Avrupa’da prostat kanseri ilk üç sırada yer alıyor” dedi.

Prostat kanserinin erken saptandığında ölüm riskinin ortadan kalktığını belirten Canda, “Erken saptayamazsak maalesef hastalık ölüme daha hızlı götürmüş oluyor. Erken tanı tüm kanserlerde ölüm oranlarını ciddi oranda azaltabilir” ifadelerini kullandı.

PROSTAT KANSERİ GÖRÜLME ORANLARI NEDEN ARTIYOR?

İnsan ömrü uzadıkça birçok kanserin daha çok görülmeye başladığını ifade eden Prof. Dr. Canda, “Gelişen teknoloji, halkın bilinçlenmesi, erken tanı için birçok testin artık birçok yerde kolayca erişilebilir olması sayesinde sadece prostat kanserinin değil; birçok kanserin ve birçok hastalığın erken tanısına ulaşıyoruz. Ülkemizde de prostat kanseri tanısı için bahsettiğim testlere bütün şehirlerimizde rahatça ulaşılabilir. Ülkemizin her yerinde basit bir kan testi olan PSA yapılabilir, MR cihazıyla MR çekilebilir ve biyopsi yapılabilir. Dolayısıyla biz halk olarak bunların hepsine ulaşabiliyoruz. Tüm dünyada bunun böyle olduğunu hesaba katarsak biz birçok kanseri çok daha erken evrede saptamış oluyoruz. Devletlerin de yaptığı tarama programları var. Bu sayede de kanser saptanabiliyor ve böylece kansere vakalarının sayısında artış görülüyor. Kansere yol açan birçok ortak payda var; kötü beslenme, sigara, alkol, spor yapmamak, obezite, diyabet, metabolik sendrom, katkı maddeleri içeren yiyecek-içeceklerin aşırı şekilde tüketilmesi” dedi.

PROSTATTA MİKROPLASTİK KANSERE YOL AÇAR MI?

Geçtiğimiz aylarda prostatta mikroplastik tespit edildi. Prof. Dr. Canda, bu dış faktörlerin prostat kanseri üzerindeki etkileri hakkında, “Ülkemizde de bu konuyla ilgili yayınlar çıkıyor. Yabancı maddeler kan yoluyla organlara yayılıyor; ancak prostatta tespit edilen bu maddelerin kanser riski taşıyıp taşımadığını bilmiyoruz. Araştırıldığında mikroplastik dışında birçok yabancı maddenin organlarda yer aldığını biliyoruz. Kimyasal maddeler, zararlı gıdalar ve (tehlikeli) çevresel faktörler uzun süreli maruziyetle kanser riskini artırabilir. Çalışmalarla bu durumun kanıtlanması gerekiyor. Ancak kanserden korunmak için:

– Sağlıklı beslenilmeli, katkı maddesi olmayan gıdalarla beslenilmeli.

– Kötü alışkanlıklardan kaçınılmalı.

– Düzenli spor yapılmalı.

– Yeterli D vitamini alınmalı.

– Domateste bulunan likopen ve üzüm çekirdeğinde bulunan selenyum tüketilmeli; bunların kansere gidişatı önleyebileceği konusunda bazı yayınlar mevcut” diye konuştu.

“PROSTAT KANSERİNİN ZARARSIZ TÜRLERİNİ TEDAVİ ETMEYE GEREK YOK”

Prof. Dr. Canda, “Gelecek yıllarda prostat kanserini de diğer kanserleri de daha çok saptayacağız. Bu kanserlerin doğru tedavi edilmesi önemli. Prostat kanserinin bazı türleri çok zararsız. Hatta ABD’de bu türler için ‘prostat kanseri demeyi bıraksak mı’ tartışmaları yapılıyor. Bu kanserler çok yavaş büyüyor veya hiç büyümüyor ve genelde kişiye zarar vermiyor. Böyle bir kanser saptandığında tedavi etme yönünde adım atmak istemiyoruz. Bunları hastalarla mutlaka detaylı olarak konuşuyoruz. Ancak tedavi edilmesi gereken türler de var. Bazı türlerin prostat dışına yayılma riski var, bu nedenle tedavi edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla doğru kanseri tedavi etmeliyiz; olmayan kanseri tedavi etmezsek hem hastalık açısından hem devlete getirilen yük açısından ve hastaların sağ kalımı açısından önemli bir stratejik avantaj elde etmiş oluyoruz” dedi.

AŞIRI TEŞHİS HEM HASTAYI HEM EKONOMİYİ YORUYOR

Avrupa’da “prostat kanserine aşırı teşhis” konusu tartışılıyor. Ülkeler arasındaki prostat kanseri görülme oranları 20 kat, ölüm oranları ise yaklaşık beş kat farklılık gösteriyor. Aşırı teşhisin dezavantajlarına ilişkin konuşan Prof. Dr. Canda, “Zararsız kanserlerde aşırı teşhis, bazı hastaların tedavi isteğine yol açıyor. Kişinin prostat kanserine yakalandığını bilmesi kötü değil; asıl önemli olan bu kanserin zararsız olduğunu bilmek ve ek bir tedaviye ihtiyaç olmadığını fark etmektir. Hastalara ‘Prostat kanseriniz var ama bu tehlikeli değil, vücuda sıçrama ihtimali neredeyse yok’ diyoruz. Ancak, tanıyı koyduktan sonra yılda bir gözlemlemeye devam edeceğiz. Eğer daha tehlikeli bir durum gelişirse, tedaviye geçeceğiz’ diyoruz. Bu yaklaşım, gereksiz tedavilerin önüne geçmemizi sağlıyor.”

Prof. Dr. Canda, gereksiz tedavilerin ekstra maliyet getirdiğini vurgulayarak, “Her tedavinin, ameliyat veya ışın tedavisi olsun, yan etkileri vardır. Gereksiz yan etkilerden kaçınmalıyız. Biz tanıyı koymak istiyoruz ama zararsızı bir kenara ayırıp, zararlının da üzerine gidip, hastanın ölümüne yol açmasına engel olalım, hastalık bir yere sıçramadan tedavisini yapalım. İş işten geçmeden elimizden geleni yapıp hastalarımızı bu hastalıktan kurtaralım, biz bunu istiyoruz.”

TEDAVİDE ROBOTİK CERRAHİNİN AVANTAJLARI

Prof. Dr. Canda, birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi Türkiye’de de prostat kanseri tedavisinde robotik cerrahinin kullanıldığını belirterek, “Bu yöntemle hastayı kanserden kurtarma oranımız artıyor. Ameliyat sonrası kanama ve komplikasyon oranları daha düşük, iyileşme süresi daha hızlı ve hastanede kalma süresi daha kısa. Ancak, prostat kanserinin tedavisinde tek yöntem ameliyat değil. Radyoterapi, özellikle ileri yaştaki hastalar veya ameliyat olamayacak durumdaki kişiler (ciddi kalp problemi olanlarda ya da anestezi alamayacak kişilerde) için etkili bir alternatiftir ve ameliyatla benzer sonuçlar sunar. Bunların dışında fokal tedaviler dediğimiz tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de giderek artan sıklıkta kullanılan çok çeşitli başka tedavilerde olduğunu söyleyebilirim” dedi.

MULTİDİSİPLİNER YAKLAŞIM GEREKLİ

Eğer hastaya erken tanı konulmamışsa ve kanser yayılmışsa, hastaları akıllı ilaç tedavisi için medikal onkoloji bölümüne yönlendirdiklerini kaydeden Canda, “Hastalığın evresine ve yaygınlığına göre işin içinde üroloji, radyasyon onkolojisi, medikal onkoloji, radyoloji, girişimsel radyoloji, nükleer tıp bölümü oluyor. Hastalarımızın durumunu multidisiplinler bir yaklaşımla konseylerde değerlendirerek en doğru tedaviyi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Ülkemizin her yerinde de bu tedavilere ulaşmak mümkündür” ifadelerini kullandı.

PROSTAT KANSERİNDEN KORUNMAK İÇİN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

Prof. Dr. Canda, erkeklerin 50 yaşından itibaren yılda bir kez PSA testi yaptırması gerektiğini vurgulayarak, “PSA testinin maliyeti çok düşüktür. Bütün devlet kuruluşlarında ücretsiz yapılır. Türkiye’nin her yerinde bu teste ulaşmak mümkündür. Prostat kanseri genelde 30’lu ve 40’lı yaşlarda görülmez; ancak genetik yatkınlığı olan bireyler için risk artar. Kişinin babasında, amcalarında, dedesinde prostat kanseri varsa o zaman şüpheleniyoruz ve birtakım genetik testler yapıyoruz. ‘Erkek kardeşleriniz varsa onları da bize getirin’ diyoruz. Yani genetik yatkınlığı olanları bir kenara ayırıp, onları daha genç yaşta daha erkenden tarama programına alıp düzenli tarama ve takip yapmak istiyoruz. Prostat kanseri bu grupta biraz daha saldırgan türde oluyor. Kanser saldırıya geçmeden biz saldırıya geçip erkenden tanıyıp, işi bitirelim istiyoruz.”

Prostat kanserinde 2040 yılı uyarısı: Vaka sayısı ikiye katlanacak! Nasıl korunulur?
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

ÜLKEM TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Enable Notifications OK No thanks