Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kuruluna hitabına salondakileri selamlayarak başladı.
BM Genel Kuruluna bugün bir kez daha seslenme fırsatı bulmaktan büyük bir bahtiyarlık duyduğunu dile getiren Erdoğan, 79. Genel Kurulun ülkeler ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Genel Kurul Başkanlığını tamamlayan Sayın Francis’i tebrik ediyor, bu görevi devralan Sayın Yang’a başarılar diliyorum.” ifadelerini kullandı.
Uzun mücadeleler neticesinde dost ve kardeş Filistin’in temsilcisini üye ülkeler arasında hak ettiği yerde görmekten duydukları memnuniyeti ifade eden Erdoğan, “Atılan bu tarihi adımın, Filistin’in Birleşmiş Milletler üyeliğine giden yolda artık son dönemeç olmasını temenni ediyorum. Filistin’i tanımayan diğer devletleri, bu kritik dönemde tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin devletini bir an evvel tanımaya davet ediyorum.” diye konuştu.
“Buradaki dostlarımın çoğunun ekranlarda seyrettiği krizleri biz anbean yaşıyor ve yönetmeye çalışıyoruz.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dolayısıyla bugün sizlere gerilimlerin uzağında değil, tam kalbinde yer alan bir ülkenin lideri olarak sesleniyorum. Birileri rahatsız olsa da birileri şahsımızı yine hedef alacak olsa da bugün burada, insanlığın ortak kürsüsünde, insanlık adına bazı gerçekleri açık açık konuşmak arzusundayım.” ifadelerine yer verdi.
Erdoğan, Birleşmiş Milletlerin milyonlarca insanın hayatını kaybettiği İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barışı ve güvenliği korumak amacıyla kurulduğunu hatırlattı
“Dünya Beşten Büyüktür’ şiarının temsil ettiği değerlere, bugünlerde daha çok daha fazla ihtiyaç duyuyoruz”
Birleşmiş Milletlerin kuruluşuyla birlikte küresel istikrara, huzura ve adalete dair beklentilerin yeniden yeşerdiğini, barış umutlarının yeniden filizlendiğini dile getiren Erdoğan, “Ancak üzülerek görüyoruz ki son yıllarda Birleşmiş Milletler kuruluş misyonunu ifa etmekte yetersiz kalıyor. Giderek işlevsiz, hantal ve atıl bir yapıya dönüşüyor. ‘Dünya Beşten Büyüktür’ şiarının temsil ettiği değerlere, bugünlerde daha çok daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uluslararası barış ve güvenliğin imtiyazlı 5 ülkenin keyfine bırakılmayacak kadar önemli olduğuna şahitlik edildiğini kaydetti.
Bunun en dramatik örneğinin Gazze’de 353 gündür devam eden katliam olduğunu vurgulayan Erdoğan, 7 Ekim 2023’ten beri aralıksız süren İsrail saldırılarında 41 bini aşkın Filistinlinin hayatını kaybettiğini aktardı.
Erdoğan, çoğu çocuk ve kadın 41 bin insanın acımasız bir şekilde hayattan kopartıldığının altını çizerek, yine çoğu çocuk 10 binden fazla Gazzeli’nin nerede olduğunu kimsenin bilmediğini, aynı şekilde 100 bine yakın insanın yaralandığını ve sakat kaldığını bildirdi.
Zor şartlar altında görevini yapmaya çalışan 172 gazetecinin öldürüldüğünü de anımsatan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Hayat kurtarmak için çalışan 500’ü aşkın sağlık görevlisi öldürüldü. Açlıkla, susuzlukla boğuşan Gazze halkının imdadına koşan insani yardım görevlileri, 210’dan fazla Birleşmiş Milletler personeli öldürüldü. Savaşta dahi dokunulmaması gereken 820 camiyi, 3 kiliseyi vurdular. Onlarca hastaneyi, yüzlerce okulu, hasta taşıyan 130’dan fazla ambulansı vurdular. Birleşmiş Milletler kürsüsünden ‘Birleşmiş Milletler Şartı’nı parçalayarak, bir de utanmadan tüm dünyaya, vicdan sahibi tüm insanlara işte buradan, bu kürsüden meydan okudular.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in temerküz kampına çevirdiği hapishanelerinden sızan görüntülerin nasıl bir zulümle karşı karşıya olunduğunu net biçimde gösterdiğini söyledi.
“17 binden fazla çocuk İsrail’in kurşunlarının, bombalarının hedefi oldu”
İsrail’in saldırıları sonucunda Gazze’nin dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığı haline geldiğine işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
“17 binden fazla çocuk İsrail’in kurşunlarının, bombalarının hedefi oldu. Hind Recep, sadece 6 yaşındaydı. Yakınlarıyla güvenli bir yer ararken araçları İsrail güçleri tarafından vuruldu. Dayısı, yengesi, kuzenleri herkes ölmüş, sadece o hayatta kalmıştı. Tam 12 gün boyunca çaresizce kurtarılmayı bekledi. ‘Beni Almaya gelecek misiniz, korkuyorum.” diyerek bir yardım elinin 12 gün boyunca kendisine uzanmasını bekledi. Dünyamızın geldiği seviyeye, elimizin altındaki teknolojiye rağmen; çatısı altında binlerce personel çalıştıran devasa bütçeli kuruluşlarımıza rağmen, 8 milyarlık insanlık ailesi olarak, henüz 6 yaşındaki bir kız çocuğunu, gözlerimizin önünde çırpınan yaralı bir serçeyi maalesef kurtaramadık.”
“Bu zulme, bu barbarlığa ‘dur’ demek için daha neyi bekliyorsunuz?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ey uluslararası basın kuruluşları, İsrail’in canlı yayında katlettiği, ofislerini bastığı gazeteciler sizin meslektaşınız değil mi? Ey BM Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme, bu barbarlığa ‘dur’ demek için daha neyi bekliyorsunuz?” vurgusunda bulundu.
Erdoğan, “Siyasi ikbali için tüm bölgeyi savaşa sürükleyen katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz?” dedi.
Erdoğan, “İsrail yönetimi, temel insan haklarını hiçe sayarak bir millete karşı etnik temizlik, apaçık bir soykırım uygulamakta, topraklarını işgal etmektedir. Bundan 70 sene önce nasıl Hitler insanlığın ittifakıyla durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi de insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır.” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin vücut bulması artık daha fazla ertelenemez. Müslümanların sırf inançlarından dolayı hedef alınmasına nasıl karşıysak antisemitizme de aynı şekilde karşıyız.” diye konuştu.
Erdoğan, “Ukrayna’daki savaş üçüncü yılını bitirirken, barışın tesisinden halen uzaktayız. Silahlanma yarışı hızlandıkça diplomasinin alanı giderek daralıyor. Yine bu süreçte Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulamaya devam edeceğiz.” dedi.
Erdoğan, “Bugün uluslararası toplumu bir kez daha Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum. Kıbrıs Türklerinin müktesep hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tescil edilmeli, tecrit artık son bulmalıdır.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güçlü tarihi, kültürel ve beşeri bağların bulunduğu Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için Çin’le yakın diyalog halinde olduklarını bildirdi.
Erdoğan, “15 Mart 2024’te kabul edilen karar tasarısının öngördüğü şekilde, en yakın zamanda BM’de ‘İslamofobiyle Mücadele Özel Temsilcisi’ atanmasını bekliyoruz.” dedi.
Erdoğan, “Cinsiyetsizleştirme meselesi bir tercihten ziyade, artık küresel bir dayatmaya, tam anlamıyla kutsala ve fıtrata karşı bir savaşa dönüşüyor.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM’de yaptığı konuşmadan öne çıkanlar şöyle:
“Sayın Başkan, değerli devlet ve hükümet başkanları, sayın genel sekreter, kıymetli delegeler sizleri şahsım, ülkem ve milletim adına en kalbi duygularımla,saygıyla selamlıyorum.
BM Genel Kurulu’na bir kez daha seslenme fırsatı bulmaktan bahtiyarlık duyuyorum.
Genel kurul başkanlığını tamamlayan sayın Francis’i tebrik ediyorum görevi devralan sayın Yang’a başarılar diliyorum.
Dost ve kardeş Filistin’in temsilcisinin üye ülkeler arasında hak ettiği yerde görmekten memnuniyeti ifade etmek istiyorum.
Filistinli tanımayan diğer devletleri de bu kritik dönemde tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin devletini bir an evvel tanımaya davet ediyorum.
Buradaki dostlarımın çoğunun ekranlarda seyrettiği krizleri biz an be an yaşıyor ve yönetmeye çalışıyoruz. Sizlere gerilimin uzağında değil kalbinde yer alan ülkenin lideri olarak sesleniyorum.
“BM kuruluş misyonunu ifa edemiyor”
Şu an BM milyonlarca insanın hayatını kaybettiği II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barışı ve güvenliği korumak amacıyla kuruldu. Küresel istikrar, huzur ve adalete beklentiler yeniden yeşermişti.
Ancak üzülerek görüyoruz ki son yıllarda BM kuruluş misyonunu ifa etmekte yetersiz kalıyor, giderek işlevsiz, hantal ve atıl bir yapıya dönüşüyor.
Dünya beşten büyüktür şiarının temsil ettiği değerlere bugünlerde daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. 7 Ekim’den beri aralıksız süren İsrail tarafından saldırılarda 41 bin hayatını kaybetti. Çocuk, kadın 41 can hayattan koparıldı. 10 binden fazla Gazzeli’nin nerede olduğunu kimse bilmiyor. 100 bine yakın insan yaralandı, sakat kaldı.
172 gazeteci öldürüldü. Hayat kurtarmak için çalışan 500’ü aşkın sağlık görevlisi öldürüldü. Savaşta dahi dokunulmaması gereken 820 cami, 3 kiliseyi vurdular. Onlarca hastane, yüzlerce okul, hasta taşıyan 130’dan fazla ambulansı vurdular.
BM şartını parçalayarak utanmadan tüm dünyaya, vicdan sahibi tüm insanlara bu kürsüden meydan okudular.
Dostlarım, İsrail’in temerküz kampına çevirdiği hapishanelerden sızan görüntüler nasıl bir zulümle karşı karşıya olduğumuzu net bir şekilde gösteriyor. Gazze dünyanın en büyük çocuk ve kadın mezarlığı haline gelmiştir. 17 binden fazla çocuk kurşun ve bombaların hedefi oldu.
Recep sadece 6 yaşındaydı, yakınlarıyla güvenli yer ararken araçları İsrail güçleri tarafından vuruldu. Dayısı, yengesi, kuzenleri herkes ölmüş sadece o hayatta kalmıştı. 12 boyunca çaresizce kurtarılmayı bekledi. ‘Beni almaya gelecek misiniz, korkuyorum’ diyerek yardım elinin kendisine uzanmasını bekledi.
Dünyamızın geldiği seviyeye, teknolojiye rağmen çatısı altında binlerce personel çalıştıran devasa bütçeli kuruluşlarımıza rağmen 8 milyarlık insanlık ailesi olarak 6 yaşındaki kız çocuğu, yaralı bir serçeyi maalesef kurtaramadık. Bir lokma kuru ekmek, su, çorba bulamadığı için yüzlerce Gazzeli çocuk öldü ve halen ölüyor.
Gazze’de aynı zamanda BM sistemi ölüyor, hakikat ölüyor. Batı’nın savunduğunu iddia ettiği değerler ölüyor. İnsanlığın daha adil dünyada yaşama umudu tek tek ölüyor.
Ey insan hakları örgütleri, Gazze’dekiler, Batı Şeria’dakiler insan değil mi? Filistin’deki çocukların okuma, yaşama, sokakta oynama hakkı yok mu? Ey uluslararası basın kuruluşları İsrail’in canlı yayında katlettiği gazeteciler sizin me meslektaşınız değil mi?
Ey BM Güvenlik Konseyi, Gazze soykırımının önüne geçmek, bu zulme dur demek için daha neyi bekliyorsunuz? Filistin halkıyla birlikte kendi vatandaşlarının canını tehlikeye atan katliam şebekesini durdurmak için daha neyi bekliyorsunuz?
“Uluslararası toplum kötü bir sınav verdi”
Ey İsrail’e kayıtsız, şartsız destek verenler, bu katliamı seyretmenin, vahşete ortak olmanın utancını daha ne kadar taşıyacaksınız. Gazze, Ramallah, Lübnan’da çocuklar ölürken, bebekler küvezde can verirken, maalesef uluslararası toplum da çok kötü sınav vermiştir.
Filistin’de yaşananlar çok büyük ahlaki çöküşün göstergesidir. Ülke liderlerin, uluslararası kuruluşların bu acı tablo üzerine düşünmesi gerektiğine inanıyorum.
İsrail yönetimi temel insan haklarını hiçe sayarak bir millete, halka karşı etnik temizlik, apaçık soykırım uygulamakta, topraklarını adım adım işgal etmektedir.
Özgürlük, bağımsızlığı, temel hakları gaspedilen Filistinliler haklı biçimde bu işgale, etnik temizliğe karşı meşru direniş haklarını kullanmaktadır.
Sergilediği haklı direniş gayrimeşru gösterilemeyecek kadar asildir, onurludur, kahramancadır.
Buradan bir kez daha canları pahasına vatanlarını savunan Filistinli kardeşlerimi yürekten selamlıyorum. İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırganlığının tek nedeni bir avuç ülkenin İsrail’e olan kayıtsız şartsız desteğidir.
Etki sahibi ülkeler tavşana kaç, tazıya tut politikasıyla bu katliama açıkça ortak oluyor. Sahne önünde güya ateşkes için uğraşanlar arka planda İsrail’e silah ve mühimmat göndermeye devam ediyor. Bu tutarsızlık ve samimiyetsizliktir.
Mayıs ayından beri gidip gelen bir kâğıt var. Hamas ateşkes teklifini kabul ettiğini defalarca ilan etti. Ama İsrail hükümeti işi sürekli yokuşa sürerek ateşkese en yakın olduğunu özellikle müzakere ettiği muhatabını kalleşçe öldürerek, barışı istemeyen taraf olduğunu net bir şekilde gösterdi.
İsrail’in oyalama ve aldatma hamlelerine daha fazla prim verilmemelidir. 2735 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanmadığı ortamda İsrail’e yönelik zorlayıcı tedbirler gündeme alınmalıdır.
İsrail’in tutumunun uluslararası toplumun Filistinli sivillere yönelik bir koruma mekanizması geliştirilmesi zaruridir. Nasıl Hitler insanlığın ittifakı ile durdurulmuşsa, Netanyahu ve cinayet şebekesi insanlığın ittifakı ile durdurulmalıdır.
Barış için birlik kararında mevcut olduğu gibi kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma yetkisinin bu süreçte mutlaka değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Acil ve kalıcı ateşkes sağlanmalı, mahkum takası gerçekleştirilmeli, insani yardımlar engelsiz ve kesintisiz olarak Gazze’ye ulaştırılmalıdır.
Kış mevsiminden önce zor koşullar altında hayatta kalmaya çalışan Gazze halkına yardım eli uzatmamız şarttır.
Şu an Gazze’deki su kaynaklarının yüzde 70’i, fırınların yüzde 75’i tahrip edildi. Sağlık merkezlerinin yüzde 95’i kısmen veya tamamen zarar gördü.
150 bin konut tamamen, 200 bin konut kısmen yıkıldı. 80 bin konut oturulamaz hale geldi. Çocuk felci, hepatit ve bulaşıcı hastalıklar giderek artıyor. Gazze halkı ihtiyacı olan yardım miktarının dörtte birine ancak ulaşabiliyor. Türkiye olarak Filistinli kardeşlerimize yönelik insani yardım faaliyetlerini sürdürdük, sürdürüyoruz. Türkiye Gazze’ye en fazla yardım gönderen ülke konumundadır.
“Zararlar tazmin edilmeli”
İsrail’le olan ticari işlemleri durdurarak konudaki hassasiyetimizi ortaya koyduk. Lübnan halkının ve hükümetinin de yanındayız. Artık hepimiz şu gerçeği görebiliyoruz. 41 bin insanı katledenler talimatı verenden, tetiğini çekene, bombayı bırakana kadar işledikleri suçların hesabını vermeden vicdanlar rahata kavuşamaz.
Yıkılan yok edilen, enkaza çevrilen şehirlerde oluşan milyarlarca dolarlık hasarın faturası faillerden mutlaka tazmin edilmelidir ve edilecektir.
İsrail’in işlediği suçların cezasız kalmaması için Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davayı destekliyoruz. Adaletin tecelli etmesi için her türlü adımı atacağız. Nablus’ta İsrail askerleri tarafından başından vurulan Ayşenur Ezgi Eygi kızımızın da kanının yerde kalmaması için her türlü mücadeleyi veriyoruz, vereceğiz.
Gazze’de ateşkes acil ihtiyaç olsa da asıl sorun Filistin topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesidir. Bağımsız, egemen, coğrafi bütünlüğe haiz Filistin devletinin vücut bulması daha fazla ertelenemez. Mescid-i Aksa ve Harem-i Şerif’ eyönelik saldırıları da yakından takip ettiğimizi belirtmek isterim.
“Antisemitizme karşıyız”
Tayyip Erdoğan olarak bu kürsüde hamasetin diliyle konuşmuyorum. Vicdandan, ecdadımın duruşundan aldığım cesaretle konuşuyorum. Tarih boyunca daima mazlumun yanında, zalimin ve zulmün karşısında olmuş bir milletiz.
Bundan 500 yıl önce engizisyondan kaçan musevilere de Hitler’in toplama kampından kaçan yahudilere de kucak açtık. Ülke ve millet olarak İsrail halkına yönelik herhangi düşmanlığımız yoktur. Müslümanların inançlarından dolayı hedef alınmasına nasıl karşıysak antisemitizme aynı şekilde karşıyız.
Sorunumuz İsrail hükümetinin katliam politikalarıyladır, zalimle ve zulümledir. Şunu herkes bilsin ki; hakkı haykırmaktan çekinmeyiz. Birileri rahatsız olsa da doğruları söylemekten korkmayız. Haklının yanında durmaya, doğru bildiklerimizi acı da olsa söylemeye devam edeceğiz.
Buradan inanç, ülke, dil, din ayrımı yapmadan Filistin halkıyla dayanışma sergileyen, her hafta sokakları doldurarak Gazze’deki katliama sesini yükselten tüm yürekli insanlara, özellikle üniversiteli gençlere teşekkür ediyorum.
Suriye maalesef istikrardan uzaktır. Ekonomik ve insani durum vehametini koruyor. 2254 sayılı BMGK kararının temelinde milli uzlaşısının sağlanmasını temenni ediyoruz. Komşumuz Irak terörle mücadelesini sürdürürken, kalkınma, yeniden imar ve bölgesiyle bütünleşme yolunda kararlı adımlar atıyor. Uluslararası toplum Irak’ın bu faaliyetine destek vermelidir.
Kalkınma Yolu gibi girişimlerin hayata geçirilmesi çok ama çok önemlidir. Tüm bunlar PKK başta olmak üzere Irak’taki terör tehdidin bertaraf edilmesine bağlıdır.
“Montrö” vurgusu
Ukrayna’daki savaş üçüncü yılını bitirirken adil ve kalıcı barışın tesisinden hala uzaktayız. Silahlanma yarışı hızlandıkça diplomasinin alanı giderek daralıyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü temelinde savaşın sona erdirilmesine yönelik çabalara desteğimizi daha da artıracağız.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni titizlikle uygulamaya devam edeceğiz. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış sürecini destekliyoruz. Türkiye-Ermenistan kulvarında adımlar atıyoruz.
Ayrılmaz parçası olduğumuz Balkanların refah ve huzuru için yapıcı rol oynuyor, bölgedeki tüm aktörlerle yakın işbirliği içinde hareket ediyoruz. Bosna Hersek’in egemenliği, siyasi birliği, toprak bütünlüğünün önemini her platformda vurguluyoruz.
Belgad-Priştine diyalog sürecini destekliyoruz. Ege Denizi’nde tüm tarafların menfaatlerine saygı duyulan bir istikrar bölgesi olmasını istiyoruz.
Türkiye enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı işbirliğine hazırdır. Komşularımızdan aynı yaklaşımı bekliyoruz. Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin anahtar rolü yadsınamaz. Kıbrıs adasında Türkiye’nin, Kıbrıs Türkleri’nin hakları vardır.
Kıbrıs meselesine adil, kalıcı, sürdürebilir barış için samimi irade koyan taraf Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’ydi. Federasyon modeli artık geçerliliğini tamamen yitirmiştir. Adada iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türklerinin egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tecil edilmeli ve tecrit artık son bulmalıdır.
Bugün uluslararası toplumu bir kez daha Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum. Libya’da ülkenin birlik ve muhafazasına aktif destek sağlıyoruz. Tüm devletleri Libya’nın yanında samimi şekilde yer almaya davet ediyoruz.
Sudan’daki çatışmaların sona ermesi için daha fazla çaba harcamalıyız. Yerlerinden edilmiş milyonlarca Sudanlıya insani yardım ulaştırılması noktasında hepimize sorumluluk düşüyor.
Eşit ortaklık ve karşılıklı saygı ilkeleri temelinde Afrika halklarıyla kıtanın barış, istikrar ve kalkınma çabalarına destek veriyoruz. Afrikalı kardeşlerimizle tam bir dayanışma içinde olmayı sürdüreceğiz.
Yükselen ekonomileri bir bir araya getiren BRICS’le ilişkilerimizi geliştirme irademizi canlı tutuyoruz. Orta Asya ülkeleri ile işbirliğimizi ikili ve çok taraflı zeminde daha da güçlendiriyoruz. Türk devletleri teşkilatımız giderek cazibe merkezine dönüşüyor.
Türk dünyası olarak birlik ve beraberliğimizi daha da tahkim edeceğiz, Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı çevresinde güçlü tarihi, kültürel, beşeri ilişkilerimizin bulunduğu Uygur Türkleri’nin temel hakları için Çin’le yakın ilişki halindeyiz.
Latin Amerika ülkeleri ile dostane bağları daha da güçlendirmeye gayret ediyoruz.
Üyesi olduğumuz G-20 başta olmak üzere adil, kapsayıcı, büyüme ve kalkınmayı temin edecek çalışmalara destek veriyoruz.
Hiçbir ülke emisyon azaltımı ve iklim değişikliğine uyum sürecini tek başına göğüsleyemez. Gelişmekte olan ülkeler için en önemli hususlar, finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirmedir. Bakü’deki zirvenin bu meselelerin çözülmesine katkı yapacağına inanıyorum.
İslam ve yabancı düşmanlığı ile ırkçılığın zehirli sarmaşık gibi dünyayı sarmakta olduğunu görüyoruz. Camilere ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik saldırılara şahit olmadığımız neredeyse tek bir gün yok.
İnsanların evleri ateşe veriliyor, hayatlarına kast ediliyor. En temel hakları göz göre göre gasp ediliyor. Büyüyen bu tehlikeyi kimse daha fazla görmezden gelemez. 15 Mart’ta kabul edilen karar tasarısının en yakın zamanda BM’de islamofobi ile mücadelede özel temsicilik atanmasını bekliyoruz.
Toplumun temel direği olan aile kurumuna yönelik saldırılar giderek yoğunlaşıyor. 2024 Olimpiyat Oyunları’nın açılışında sahnelenen rezalet insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Masum çocukların her yaştan ve inançtan yüz milyonlarca insanın izlediği spor etkinliği çok çirkin şekilde cinsiyetsiz hale getirilmiş, propagandasına alet edilmiştir.
Cinsiyetsizleştirme meselesi tercihden ziyade küresel dayatmaya, kutsala ve fırsata karşı savaşa dönüşüyor. Bu yıkım projesi karşısında ses çıkaran, tepki gösteren herkes susturulmakta, linç kampanyalarının hedefi olmaktadır. Ne pahasına olursa olsun Türkiye bu kuşatmayı yarmakta, yıpratmakta kararlıdır.
Diğer üye ülkelerle dayanışma içinde aileyi, insanı, fıtratı savunmaktan geri duymayacağız. Bizimle aynı endişeleri paylaşan ülkeleri de bu mücadeleye omuz vermeye davet ediyorum.