İsrail-Lübnan hattında artan gerilimin ardından Habertürk TV Güvenlik Politikaları Koordinatörü Çetiner Çetin, Filistin Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Rami Reyes ile konuştu. Bölgedeki yaşanan son gelişmeleri değerlendiren Reyes, Lübnanlıların savaş istemediğini vurguladı.
Soru: Lübnan’daki mevcut siyasi durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Lübnan siyaseti hangi dengeler üzerinden şekilleniyor?
Cevap: Lübnan bugün karmaşık bir siyasi tabloya sahip. Lübnanlılar, savaşın daha da genişlememesini ve hızlı bir barış sürecine girilmesini umuyor çünkü son birkaç günde yaşanan kayıplar oldukça ağır. Bu kayıpların daha da artmasından endişe ediliyor. Lübnan doğası gereği barışçıl bir ülkedir; halkı da savaş istemiyor. Ancak burada mesele, İsrail tarafının bu savaşı durdurup durdurmayacağı ya da savaşın daha da genişlemesini isteyip istemediğidir. Bu durum, İsrail’in hem iç politikası hem de uluslararası dengeler açısından birçok soruyu beraberinde getiriyor.
Soru: Ateşkes tartışmaları var. Bu konuda umutlu musunuz?
Cevap: Evet, son günlerde İsrail’in bombardımanları, propaganda edildiği gibi sadece Hizbullah’ı hedef almıyor. Aksine, Lübnan’da binden fazla sivil öldü, bu çok büyük bir kayıp. Güney Lübnan’da tamamen yıkılmış köyler ve evler var. Dolayısıyla İsrail’in “Hizbullah’ı hedef alıyoruz” söylemi inandırıcı değil. Bu tür yıkıcı saldırılarla Lübnan’da halkın yaşamını mahvetmekten başka bir şey yapmıyorlar. Bu durum, Lübnan halkı için çok ağır ve kabul edilemez.
Soru: Lübnan halkı Hizbullah’a nasıl bakıyor?
Cevap: Hizbullah, Lübnan toplumunun bir parçasıdır. Lübnan’ın çeşitli bölgelerinden gelen üyelerden oluşur ve dışarıdan ithal edilmiş bir örgüt değildir. Hizbullah, Lübnan hükümetinde ve parlamentosunda temsil edilen bir siyasi partidir. Ancak askeri rolü ve direniş kapasitesi tartışma konusudur. Hizbullah’ın mevcut haliyle devam etmesi mi yoksa ulusal savunma planı çerçevesine mi dahil edilmesi gerektiği konuşuluyor. Lübnan’da bugün savaş ve barış kararlarını elinde tutan bir güç olarak görülüyor. Ancak İsrail’in saldırıları karşısında tüm Lübnan halkı bir bütün olarak hareket ediyor.
Soru: İsrail, hedefinde Hizbullah’ın olduğunu söylüyor. Ancak burada Lübnan’ın tüm kesimlerini hedef aldığı görülüyor. Lübnan halkı bu duruma nasıl tepki veriyor?
Cevap: İsrail, Lübnan’daki farklı siyasi ve toplumsal grupları bölmeye çalışıyor. Ancak Lübnanlıların tepkisi tam tersi yönde oldu. İsrail’in Lübnan halkını Hizbullah’tan ayırmaya yönelik bu propagandası başarısız oldu. Güney Lübnan’dan yerinden edilen insanların diğer bölgelerde halk tarafından kucaklanması, Lübnan halkının bu konuda birleştiğini gösteriyor. Ancak bu, Lübnan’daki derin bölünmelerin ve mezhepsel gerilimlerin göz ardı edilmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Savaş sonrası bu konularla yüzleşilmesi gerekecek. İsrail’in bu saldırgan tutumunun Lübnan’da bir iç savaşı tetiklemesini beklemek gerçekçi değil.
Soru: Lübnan’a yönelik bir kara operasyonu ihtimali ne kadar mümkün?
Cevap: Güney Lübnan’a yönelik bir kara operasyonu tehdidi yeni değil. İsrail, uzun süredir bu tür tehditlerde bulunuyor. Ancak İsrail, Hizbullah’ın güçlü direniş kapasitesinin farkında. Güney Lübnan’da sadece Hizbullah değil, halk da bu tür bir işgale karşı direnmeye hazır. 2006 yılında da gördük; İsrail, Hizbullah ve Lübnan halkının direnişi karşısında ilerleyemedi. Bu yüzden İsrail, böyle bir operasyona girişmeden önce iki kez düşünmek zorunda kalacaktır.
Soru: 2006’daki Hizbullah ile bugünkü Hizbullah arasında nasıl bir fark var? Olası bir kara savaşında hangi taraf daha avantajlı olur?
Cevap: Askeri bir uzman değilim, ancak Hizbullah liderlerinin yaptığı açıklamalar, bugünkü askeri kapasitenin 2006’dakinden çok daha güçlü olduğunu gösteriyor. Geçen hafta yaşanan şiddetli saldırılara rağmen Hizbullah, askeri gücünü koruyor. Ancak Güney Lübnan’daki direniş sadece Hizbullah’la sınırlı kalmayacak; halk direnişi de devreye girecektir. Lübnan halkı, İsrail’in topraklarını işgal etmesini kabul etmeyecektir. Modern tarihte, İsrail’i sınır dışı eden ve özgürleştiren tek ülkenin Lübnan olduğunu unutmamak gerekir.
Soru: Hizbullah’ın Lübnan devletinin yerine geçtiğine dair yorumlar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Hizbullah bir devlet midir?
Cevap: Bu, kamuoyunda tartışılan önemli bir konu. Ancak Hizbullah, Lübnan’da devletin yerine geçmiş değil. Hizbullah, askeri ve siyasi bir aktör olarak varlığını sürdürüyor. Ancak Lübnan’da bu konunun tartışılması ve bir sonuca varılması için savaşın bitmesi gerekiyor. Bugün, Hizbullah’ın silahlarının ulusal bir savunma planı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği konuşuluyor. Bu konuda, savaşın sona ermesinin ardından daha net tartışmalar yapılacaktır.
Soru: İsrail durmuyor. İsrail nerede durdurulacak?
Cevap: Ne yazık ki, İsrail’in uluslararası hukuka ve uluslararası sözleşmelere uymadığını görüyoruz. Gazze’de ve Lübnan’da yaşanan sivil kayıplar bunun kanıtı. Amerika’daki başkanlık seçimleri sürecinde Netanyahu’nun, Başkan Biden’ın ateşkes çağrılarına yanıt vermemesi de bu durumu pekiştiriyor. Artık Lübnan’da da İsrail’i durduracak bir güç görünmüyor. Uluslararası toplum, İsrail’in bu saldırgan tutumuna karşı daha yoğun baskı uygulamalı ve barışçıl bir çözüm için adımlar atmalıdır.
Soru: Gazze işgali sonrası Türkiye’nin İsrail’e karşı sert bir tavır takındığı söyleniyor. Şimdi Lübnan sürecinde de Türkiye’nin net ve sert bir diplomatik duruş sergilediği görülüyor. Arap dünyasında Türkiye’nin bu tutumu nasıl yorumlanıyor?
Cevap: Lübnan ve Türkiye arasında dostane ve güçlü ilişkiler var. Türkiye, Filistin halkının haklarını savunma konusunda kararlı bir duruş sergiliyor. Gazze’deki Filistinlilere yapılan yardımlar ve siyasi destek, Türkiye’nin bu konuda ne kadar önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Türkiye, çatışmaların çözümünde daha fazla rol alabilir ve bu süreçte diplomatik olarak daha aktif bir pozisyon alabilir. Türkiye’nin Arap Arap ve Ortadoğu’nun diğer halkları nezdinde karşılığı var.
Soru: Ortadoğu’da Arap devletlerinin bu süreçteki sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap: Arap devletleri, maalesef bu süreçte derin bir sessizlik içinde. Gazze’de ve Lübnan’da yaşanan olaylara yeterince tepki göstermiyorlar. Bu sessizlik, İsrail’in saldırganlığını daha da cesaretlendirebilir. Filistin meselesi, Arap dünyasının temel sorunlarından biridir. Ancak Arap devletleri, bu konuda yeterince etkin adımlar atamıyor. Gazze’de yaşananlar, Filistin halkının haklarını savunmadan, bu sorunun çözülemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Bu nedenle, Arap dünyasının bu konuda daha güçlü bir duruş sergilemesi gerekiyor