Dünyanın dört bir yanında yapılan araştırmalar, 20’li, 30’lu ve 40’lı yaşlarındaki kişilerde görülen meme ve kolon (bağırsak) kanseri ile diğer kanser vakalarının arttığını gösteriyor.
İngiltere, ABD, Fransa, Avustralya, Kanada, Norveç ve Arjantin dahil 24 ülkede, 25-49 yaş aralığındaki kolon kanseri hastalarının oranında son on yılda önemli bir artış oldu.
Amerikan Kanser Derneği (ACS) ile Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) 50 ülkeyi kapsayan araştırmasının ilk sonuçları Eylül ayında açıklandı.
Bulgular, tıp dünyasında kaygılara neden oldu.
Bu ülkelerden 14’ünde artış eğilimi yalnızca genç yetişkinlerde görülürken, daha yaşlılarda artış oranı sabit kaldı.
Gençler arasında diğer kanser türlerinde de artış göze çarpıyor.
En başta da meme kanserinde bu eğilimi görüyoruz.
ACS’nin yeni araştırmasına göre, kadınlar için meme kanserine bağlı ölümler geçtiğimiz on yılda yüzde 10 azalmış olsa da, 50 yaşından önce bu kanser türüne yakalananların oranı yıl başına yüzde 1,4 arttı.
X ve Y kuşağı kanser vakalarında düzenli artış
Uluslararası tıp dergisi Lancet’te yayımlanan bir araştırmaya göre, ABD’de özellikle X kuşağı (1965-1980 arasında doğanlar) ile Y kuşağı (1981-1996 doğumlular) arasında 17 farklı kanser türünde düzenli bir artış kayda geçti.
Araştırmalar, bu eğilimin ilk olarak 1990’lı yıllarda başladığını gösteriyor.
Yapılan bir çalışmada, 1990-2019 arasında genç yaşta baş gösteren kanser vakalarındaki artış yüzde 79 olarak belirlendi.
Uluslararası Kanser Kontrol Örgütü (UICC) doktorlara genç hastaları gördüklerinde kaygı yaratabilecek bazı semptomları daha fazla dikkate almaları uyarısında bulunuyor.
UICC’den Sonali Johnson, “Bir doktor 60 yaşın üstündeki bir hastadan aşırı yorgunluk, şişkinlik ve dışkılamada yaşanan zorluklar gibi şikayetleri dinlediğinde, 30’lu yaşlarında aktif ve kanser profiline uymayan bir hastaya göre ona daha ciddiyetle yaklaşıyor” diyor.
Johnson, doktorların bazen genç hastalardan kan testi ya da kolonoskopi istemek yerine, semptomların nedenini “hassas bağırsak sendromu ya da iş stresine indirgediğini, birçok vakada belirtilerin göz ardı edildiğini” söylüyor.
Uzmanlar sıklıkla 70’li yaşların başında görülen pankreas kanserinin de çok daha erken yaşlarda görülmesinden kaygılı.
40 yaşından önce pankreas kanserine yakalanan pek çok hastası olduğunu söyleyen New York’taki Memorial Sloan Ketter Kanser Merkezi’nden gastroenteroloji uzmanı Eileen O’Reilly, “Aile kurmaya başlayan, hayatının en güzel dönemini yaşayan insanlar bunlar. Bu durumun topluma olan etkisi büyük” diyor.
Aslında onkoloji uzmanları çoğunlukla genç yaşta kanser vakalarını en başta genetik unsurlarla açıklıyor, örneğin BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonunu meme kanseri için risk faktörleri arasında sayıyorlardı.
Ancak son çalışmalar, giderek daha fazla hastanın belirgin bir genetik yatkınlık olmadan kansere yakalandığını gösteriyor.
Getty Images
O’Reilly de, erken yaşta kanser vakalarının çoğunu “genetik unsurlarla açıklayamadığını”, laboratuvarda incelediği 20’li, 30’lu ve 40’lı yaşlarında hastalardan alınan tümörlerin 70’li yaşlarındaki tipik pankreas kanseri hastalarına göre “daha agresif” olduğunu vurguluyor.
Uzmanlar, bu eğilimin kanserin yarattığı yükü ileride daha da artırabileceği, kansere karşı halk sağlığında kaydedilen ilerlemeyi durdurabileceği uyarısında bulunuyor.
Peki neden bu noktaya gelindi?
Suçlu gerçekten obezite ya da sigara mı?
Belki de bu eğilimin nedenlerine dair en bilinen yanıt, vücuttaki enflamasyonu artırarak ve önemli bazı hormonlarda düzensizlik yaratarak kanser riskini artırdığı bilinen metabolik sendrom ve obezite.
Erken yaşta kanser vakalarını araştıran Harvard Üniversitesi’nden patoloji uzmanı Profesör Shuji Ogino, “Genel olarak bulgular yaşam şeklindeki değişiklerin etkisine işaret ediyor. Çok fazla işlenmiş gıda ve şeker yemenin kan şekerini yükselttiğini ve insülin direncine yakalanmanın da sadece diyabet değil kanser riskini de artırdığını biliyoruz” diyor.
Öte yandan obezite tek başına genç vakalardaki artışı açıklamak için yeterli değil.
O’Reilly birçok pankreas hastasının fit ve sağlıklı göründüğü ve neden hastalandığına dair net bir açıklama göremediğini söylüyor.
Uzmanlar uzun süredir sigara ve kanser arasında bağlantı kuruyor. Ancak sigara tüketimi on yıllar içinde azaldı ve eskisi kadar yaygın değil.
WHO’nun verilerine göre, tütün ürünü tüketenlerin oranı 2000’de üç yetişkinden biri iken, son istatistiklere göre beş kişiden biri.
Öte yandan Ogino’ya göre eğilim, daha önce pek dikkate alınmayan bazı farklı kanserojen maddelerle de açıklanabilir.
Ogino, gözden kaçan bağlantının uyku olduğunu söylüyor.
Son 50-100 yılda dünya nüfusunun uyku düzeninin değiştiği anlaşılıyor.
Getty Images
Bir araştırmaya göre 1905-2008 yılları arasında çocuk ve yetişkinlerin ortalama uyku süresi gece başına 60 dakika azaldı ve özellikle Avustralya, Çin, Japonya, Avrupa, Kuzey ve Güney Amerika’da gece vardiyası yaygınlaştı.
İngiltere’de 50 yaşın üzerindeki 10 bin katılımcı ile yürütülen bir araştırma, uyku kalitesinin düşmesi ile kanser riskindeki artış arasındaki bağlantıyı tespit etti.
Bazı uzmanlar, telefonlar, tabletler hatta sokak ışıklarına düzenli olarak yakından maruz kalmamız sonucu vücuttaki biyolojik saati olumsuz etkileyen yeni bir kanserojen türünden bahsediyor. Vücut saatinin bozulması ile meme, kolon, yumurtalık ve prostat kanseri arasında bağlantı olduğu belirtiliyor.
Bazı çalışmalar da gece vardiyası yapanların devamlı olarak gece saatlerinde ışığa maruz kalmasının, melatonin hormonunun azalmasına yol açarak kanserin büyümesini kolaylaştırabileceğini gösteriyor.
Buna karşın Ogino, erken yaşta kanser başlangıcı vakalarının tek bir risk faktörüyle açıklanamayacağı, farklı unsurların bir araya gelerek bu hastalığa yol açtığı görüşünde.
Bağırsağın rolü
Kanser üzerine çalışan birçok araştırmacı, yaşam tarzının değişmesinin yanında, bağırsaktaki çeşitli zararlı değişimlerin de bu hastalıklara yol açabildiğine inanıyor.
Haziran 2023’te Yeni Zelanda’nın Christchurch Hastanesi’nden kolon-rektum cerrahı Frank Frizelle, erken bağırsak kanseri ile mikroplastik sayısındaki artış arasındaki bağlantıyı daha iyi araştırmaları için bilim insanlarına çağrıda bulundu.
Tartışma yaratan “Mikroplastikler erken yaşta başlayan kolorektal kansere yol açabilir mi?” başlıklı makalesinde, 50 yaşın altındaki hastaların arttığı zaman aralığının, mikroplastiklerin çevrede daha fazla yaygınlaştığı dönemle çakıştığını savundu.
Frizelle, bu ufak plastik parçacıklarının kalın bağırsakta gıdalardan alınan çeşitli zararlı unsurlar ve hastalık yapan mikroplardan bizi koruyan mukus tabakasına nüfuz ettiğini söylüyor.
Kulağa spekülasyon gibi gelse de Frizelle bu bağlantıyı kuran tek uzman değil.
Getty Images
Başka araştırmacılar da özellikle işlenmiş gıdalardaki renklendiriciler ve gıdayı homojenleştirmek için kullanılan emülgatörlerin enflamasyonu artırarak kalın bağırsakta DNA hasarına neden olduğunu belirtmişti.
Mikroplastiklerle ilgili araştırmalardaki kanıtlar ise sınırlı.
Kimi uzmanlar, dünyada son on yıllar içinde artan antibiyotik kullanımının etkilerine dikkat çekiyor.
Küresel verilere göre kişi başına tüm yaş gruplarında antibiyotik tüketimi 2000-2015 yılları arasında arttı.
Bunun kaygı verici olduğunu söyleyen O’Reilly, “Bağırsakta yaşayan bakteriler bir çeşit Darvinci (Charles Darwin) süreçle seçiliyor ve bu süreç, bağışıklık sisteminin anormal hücreleri ve yabancı maddeleri tespit ederek hastalıklardan bizi korumasını sağlayan bağışıklık takip sisteminin bir parçası” diye açıklıyor.
O’Reilly ve kimi bazı uzmanlar Fusobacterium nucleatum adı verilen bir bakterinin, bağırsakta hücre büyümelerine ve daha agresif tümörlerin gelişmesine sebep olabileceğini öne sürdüler.
Bazı Koli Basili (E. Coli) türlerinin kanser gelişimini tetikleyebildiğini ve aynı zamanda vücudun bağışıklık tepkisini baskılayabildiğini gösteren çalışmalar da var.
Ogino, çoğumuzun vücudunda zaten Koli Basili’nin bir çeşidi olduğunu , ancak “Batı rejimi” olarak adlandırılan ve fazla işlenmiş gıdalara dayanan beslenme şeklinin bu bakterinin gelişmesini kolaylaştırdığını vurguluyor.
Tüm bu değerlendirmelere karşın hâlâ neden daha genç insanların erken yaşta kansere yakalandığını tam olarak bilmiyoruz.
Bilim insanlarının küresel bir felakati öncelemek için mutlaka bu konuyu araştırmaları gerektiğini vurgulayan O’Reilly, gençler arasında pankreas ve diğer organ kanserlerini gözlemlemenin “çok korkutucu” olduğu konusunda uyarıyor:
“Bana kalırsa, bir halk sağlığı krizinin eşiğindeyiz.”