İsveç, dünyanın ilk fosil yakıtsız refah ülkesi olma hedefi doğrultusunda, yeşil dönüşüm ve yenilenebilir enerji alanındaki çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor.
Haberturk.com’un yenilenebilir enerji üzerine özel serisi ‘Yenilenebilir Avrupa’nın yeni bölümünde konuğu İsveç olurken, İsveç’in İstanbul Başkonsolosu Johanna Strömquist İsveç’in bu alandaki mevcut girişimlerini, bu dönüşümün arka planını ve Türkiye ile iş birliği potansiyelini Haberturk.com Enerji Editörü İrem Kuşoğlu Görgü’ye anlattı.
İSVEÇ’İN ‘DEVRİM NİTELİĞİNDEKİ’ PROJESİ
İsveç’in projelerine değinen Strömquist, İsveç’in dünyanın ilk fosil yakıtsız ülkesi olma hedefine değinerek bunun için planları olduğunu da belirtti.
Strömquist “İsveç, zaten AB içinde en yüksek yenilenebilir enerji oranına sahip ülke ve bu da büyük ölçekli hidroenerji, biyoenerji ve kara rüzgarı enerjisi ile birlikte nükleer enerji sayesinde gerçekleşiyor. Şu anda yüzde 98 fosil yakıtsız bir enerji tedarikine sahibiz. Bu da, açıkça, bu iddialı hedefe ulaşmak için iyi bir başlangıç noktası. Ancak, 2045 net sıfır hedefimize ulaşmak için sanayi ve ulaşımda kalan fosil yakıtların tüketimini azaltmamız gerekiyor. Bu nedenle hükümet, ülkeyi enerji açısından güçlendirmek, ulaşım için şarj imkanlarını artırmak ve sanayiyi daha rekabetçi hale getirmek için teşvikler sağlamak üzere çalışıyor, böylece özel sektör bu dönüşümde aslında liderliği üstlenebilir. Fakat daha fazla enerji, daha fazla elektrik üretmenin ana yollarından biri, nükleer ve kara rüzgarının kullanımını artırmaktır. Bunun sebebi, hükümetin elektrik tüketiminin yakın gelecekte iki katına çıkacağını öngörmesidir. Bu nedenle, şu anda zaten iyi bir konumda olsak da, daha fazla elektriğe ihtiyacımız var” derken İsveç’in devrim niteliğindeki projesine de değindi.
Strömquist “Kuzey İsveç’teki çok heyecan verici bir projeden de bahsetmek istiyorum; bu proje fosil yakıtsız çelik üretmeyi hedefliyor. Bu proje hayata geçtiğinde devrim niteliğinde olacak. İsveç gibi büyük bir çelik üreticisi ülke için bu çok büyük önem taşıyor. Yani, bu da bence önemli bir bileşen olacak” diye ekledi.
“İSVEÇ’İN RUSYA’YA BAĞIMLILIĞI NİSPETEN DÜŞÜK”
Rusya – Ukrayna Savaşı Avrupa için önemli zorluklar ortaya çıkarsa da İsveç için durum, uzun süredir devam eden tarafsızlığı ve NATO’ya katılma kararı göz önüne alındığında, aslında özellikle karmaşıktı.
Savaşla birlikte ülkeler enerji güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu fark ederken, İsveç enerji güvenliğini artırmak için hangi özel önlemleri aldı?
Strömquist bu soruya “İsveç’in Rusya’dan enerjiye doğrudan bağımlılığı diğer ülkelere nispeten düşük. Ancak tabii ki Avrupa ve küresel enerji piyasasının bir parçasıyız, bu yüzden bu durumdan etkileniyoruz” yanıtını verirken “Bizim için önemli olan, AB içinde iş birliği yapmamız ve ortaklarımızla birlikte çalışmamız ki böylece istediğimiz sonuçların gerçekten gerçekleştiğinden emin olabiliriz. Şu anda, AB’nin RePower EU planının bazı etkilerinin olduğunu görüyoruz. Bu plan, AB içindeki yeni direktiflerle çalışma şeklimizi değiştirmeyi hedefliyor. Elbette, Rusya’ya karşı yaptırım paketleri var ve İsveç de bunlara tamamen uyuyor. Yani bu durumun etkileri oldu. Ancak dediğim gibi, zaten başından beri Rus enerjisine çok düşük bir bağımlılığımız vardı” diye ekledi.
“BİYOENERJİDE ÇOK İLERİ DÜZEYDEYİZ”
İsveç, Avrupa ülkeleri arasında biyoenerji alanında öncü bir rol oynamaya devam ediyor. Bu da onları bu noktada da diğer Avrupa ülkelerinden ayırıyor. Peki İsveç’in biyoenerji sektöründeki projeleri neler?
Strömquist İsveç’in bioenerji konusunda gerçekten çok ileri düzeyde olduğuna dikkat çekerek “Atıktan enerji de üretiyoruz. Bu konuda o kadar başarılı olduk ki bazen sistemi çalışır durumda tutmak için diğer ülkelerden atık ithal etmek zorunda bile kaldık. Biyoenerji, İsveç’in enerji arzının önemli bir parçası haline gelmiş durumda. Bu nedenle, bu sektörde daha fazla ilerleme kaydetmek bizim için zor, çünkü uzun zamandır var olan ve bir anlamda tamamlanmış bir sektör” dedi.
Peki İsveç enerji projelerinde yerel toplulukların ve paydaşların katılımını ve desteğini nasıl sağlıyor? Genel olarak İsveç toplumunun büyük ölçüde konsensüse dayalı bir yapıya sahip olduğunu belirten Strömquist sözlerine böyle devam ediyor:
“Konuları tartışmayı çok seviyoruz ve ne zaman büyük değişiklikler olsa, uzun tartışmalar ve münazaralar yaparız. Sonunda bir şekilde hepimiz bir noktada anlaşırız. Bence büyük ölçüde, iklim ve çevre hakkındaki bu tartışmalar İsveç’te 70’lerde zaten başlamıştı. Yani bu uzun bir tartışma süreci oldu. Tabii ki bazı konularda farklı görüşlere sahip olan sesler her zaman var, özellikle de nasıl yapılması gerektiği konusunda. Ancak genel bir mutabakat ve uzlaşma var; “Bu yöne gitmeliyiz” diye bir fikir birliği var. Ve bu uzun süredir böyle olduğu için, şu an olduğumuz yerdeyiz. Ancak rüzgar enerjisi gibi konularda elbette devam eden bir çaba var. Çünkü kararlar belediyeler tarafından alınıyor. Rüzgar enerjisine ev sahipliği yapmayı kabul eden belediyelere belirli bir ölçüde vergi indirimi gibi teşvikler sağlanıyor. Ancak elbette, bu rüzgar santrallerinin inşa edildiği yerlerde veya yakınında yaşayan nüfusun nasıl tazmin edileceğine dair tartışmalar da yaşanıyor. İlginç bir şekilde, özel sektör, yenilenebilir enerji konusunda önde olmanın rekabetçi bir avantaj olduğunu fark etti. Yani, daha önce de söylediğim gibi, hükümet, şirketler için rekabetçi bir ortam sağlamaya çalışıyor. Ancak şirketler de kendiliğinden liderliği üstleniyor. Bu, elbette, toplumun bir parçası. Yani, toplumun tüm kesimleri farklı şekillerde bu sürece dahil oluyor. Hükümet de herkesin sürece dahil olmasını sağlamak için onlarla etkileşimde bulunuyor.”
“ZORLUKLAR, KÜRESEL YANIT GEREKTİRİYOR VE BİRLİKTE ÇALIŞMAMIZ ŞART”
“İsveç, yenilenebilir enerji konusunda diğer ülkeler ve organizasyonlarla nasıl iş birliği yapıyor?” sorusuna yanıt veren İsveç Başkonsolosu “Evet çünkü bu küresel bir zorluk. O yüzden de küresel bir yanıt gerektiriyor ve bunu tek başımıza yapamayız. Bu nedenle, bizim için her zaman ilk platform Avrupa Birliği. Orada olabildiğince birlikte çalışmaya çalışıyoruz. Ancak, bu küresel bir mesele, bu yüzden AB çok iyi işler yapsa bile herkesin dahil olması gerekiyor. Eğer dünyanın tüm büyük ülkeleri, Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Hindistan ve Brezilya dahil olmazsa, bir anlam ifade etmiyor. Bu yüzden, BM kapsamında da tüm taraflarla iş birliği yapıyoruz. Geçtiğimiz süreçte Dubai’deki COP28’de çok aktif olduk ve birçok farklı projeye dahil olduk. Örneğin, Hindistan ile birlikte bir alanın liderliğini üstlendik. Evet, aktif olarak çalışıyoruz ve ayrıca bu dönüşümü finanse edemeyen ülkelere destek sağlamak için farklı iklim fonlarına katkıda bulunuyoruz, çünkü bu hepimiz için hayati önem taşıyor. Yani birlikte çalışmamız şart” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİNDE BİRÇOK ALANDA POTANSİYEL MEVCUT”
Peki ya Türkiye ile işbirliği? Şu anda normale dönse de, NATO sürecinde Türkiye ve İsveç arasında yaşanan süreci de göz önünde bulundurduğumuzda, iki ülke arasındaki iş birliğinin yenilenebilir enerji gibi alanlarda nasıl gelişebilir?
“İsveç ve Türkiye arasında zaten son derece güçlü ve tarihi bir iş birliği var” diyerek sözlerine başlayan Strömquist “Şu anda 1757 yılına ait İsveç Sarayı’nda bulunuyoruz. Türkiye’de özel sektörümüzün de güçlü bir varlığı var ve birkaç hafta önce Ticaret Bakanınız Sayın Bolat, İsveçli mevkidaşı ile Jetco yani Ortak Ekonomik ve Ticaret Komitesi toplantısı için İsveç’teydi. Bu toplantının ardından, İsveç ve Türk şirketlerinin davet edildiği bir yuvarlak masa toplantısı düzenlendi ve konulardan biri de yeşil dönüşümdü. Bence bu, mevcut iş birliğini derinleştirmek ve birlikte çalışabileceğimiz yeni alanlar bulmak için umut verici bir başlangıç” diyor.
Birçok potansiyel alanın mevcut olduğunu da ifade eden Strömquist son olarak ekliyor:
“Şu anda da bu süreci derinleştirerek iş birliğini bir üst seviyeye taşımayı hedefliyoruz. Bu konuda oldukça heyecanlıyız.”