Kulağımda bir ses var günlerdir! Öyle bütün gün değil ara ara geliyor, bir şeyler fısıldayıp gidiyor. “Fısıldıyor’ dedimse sesi tanımlayacak başka bir kelime bulamadığımdan. Çınlama desem değil; bir kelime, bir cümle hiç değil… ‘Tıraş bıçağına kızgın’ bir şekilde evden çıkan Sait Faik’in tam da ‘çikolata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi’ gördüğü sırada duyduğu ‘hişt!’ sesi gibi de değil benim kulağımdaki ses. İnsan sesine benzemiyor, sanki kulağımın içinde bir makine çalışıyor. Sesi kulağımın dibinde ama çok uzakta çalışıyor gibi bu makine. Sanki bir buharlı tren geçiyor kulağımın içinden… Bir kulağımdan giriyor diğerinden çıkıyor! Duyuyorum ama göremiyorum. “Hani bazı kulağımızın dibinde çok tanıdığımız bir ses ismimiz çağırıverir. Olur değil mi? Pek enderdir. Belki de kendi kafanızın içinden sizin sevdiğiniz, hatırladığınız bir ses, ses olmadan sizi çağırmıştır. Olabilir…” diye anlatıyor Sait Faik kendisine seslenen ‘hişt’ sesini. Kulağımdaki ses sevdiğim ya da hatırladığım bir ses değil… Hayatım boyunda daha önce duyduğum hiçbir sese benzemiyor. Dışarıda esen rüzgarın pencere pervazları arasından odanın içine sızan sesi gibi… ‘Gibi’ diyorum çünkü tam öyle de değil işte. Benden başka kimsenin duymadığı bir sesle dolanıyorum ortalıkta günlerdir. En azından bu sabah saat 10.46’ya kadar öyle sanıyordum. Oysa dünya nüfusunun yüzde 4’ü kulaklarından gitmeyen bir ses duymaktan mustaripmiş! Hem de yıllardır…
BBC ONE ‘UĞULTUNUN’ DİZİSİNİ YAPMIŞ!
Independent’ta Ellie Harrison, kulaklarında nereden geldiğini bilmedikleri bir sesle yaşayıp giden insanlarla konuşmuş: “Simon Payne bu sesi duymaya 2005 yılı gibi başlamış. Duvarlardan ve zeminlerden geçen ve her yerden geliyormuş gibi görünen garip, alçak, gürleyen bir ses. İlk başta, sesin bir tür makineden geldiğine ikna olmuş ancak kaynağını bulamamış. Ses kaybolmamış ve Payne; ondan kaçamamış. Cambridgeshire’daki evinden Yeni Zelanda’ya, 12 bin mil öteye gittiğinde bile hala o sesi duyabiliyormuş. Ses hayatını öyle altüst etmiş ki, işini bırakmak zorunda kalmış. Gün geçtikçe çevresindekilerden uzaklaşmış kendini toplumdan izole edip arkadaşlarıyla görüşmeyi bırakmış. Ancak internette daha fazla bilgi aramaya başladığında yalnız olmadığını keşfetmiş. ‘Sesin her yerde olduğunu öğrendim’ diyor Payne: ‘Ondan saklanmanın bir yolu yok!’”
Simon Payne’nin duyduğu bu esrarengiz ‘uğultu’ ile ilgili kayıtlar 1970’lere kadar gidiyor. Bristol’da yaşayan yüzlerce insan ‘nerden geldiğini bir ses’ duyduklarını yetkililere bildirmiş. Sesi “Çınlamadan çok farklı, rölantide çalışan bir motor gibi” diye tariff etmişler. Yıllar içinde dünyanın dört bir yanından ‘ses’le ilgili şikayetler gelmiş.
2010 yılında konuyla ilgili çıkan haberler ilgisini çeken Kanadalı yazar Jordan Tannahill ‘sesi’ araştırmaya başlamış: “İnsanlar pencerelerin titreşmesine neden olan alçak, yankılanan bir ses duyduğunu anlatıyordu. Tannahill’in dinledikleri 2021’de çıkan ‘The Listeners’ adlı romanına ilham olmuş. Romandan aynı adla uyarlanan ve Rebecca Hall’un ‘nereden geldiğini bilmediği uğultular duyan öğretmen Claire’i canlandırdığı dizi bugünlerde BBC One’da yayınlanıyor.
Simon payne gittiği her yere kendisiyle gelen, işini, arkadaşlarını kaybetmesine neden olan sesin 10 yılın sonunda bir gün aniden kaybolduğunu söylüyor. Ama hala geri gelecek diye korkuyor öyle ki The Listener dizisini bile izleyemiyor.
‘DÜNYA UĞULTU HARİTASI VE VERİ TABANI PROJESİ’
Glen MacPherson, 2012 yılında Britanya Kolombiyası’nda küçük kıyı kasabası Sechelt’te ilk kez ‘sesi’ duyuyor. Sosyal araştırma ve psikoloji alanında doktora yapan MacPherson, dünyda bu sesi duyanları buluşturmak için ‘Dünya Uğultu Haritası ve Veri tabanı Projesi’ni kurmuş ve burada insanları deneyimlerini bildirmeye davet ediyor.
MacPherson’ın sitesindeki açıklamada bilim insanlarının ‘Dünya Uğultusu’ dediği sesin gündüzlere kıyasla gece daha yüksek bir şiddetle duyulduğu, içeriden geldiği, arka planda bir gürültünün, örneğin bir fan çalıştırmanın ya da radyo açmanın sesi bastırmaya yardımcı olabildiği söyleniyor.
Dünya Uğultusu’nun tipik özelliği, bu sesi duyan kişilerin her gittikleri yerde aynı sesin varlığını hissetmeleri ve aynı yer ve zamanda diğer insanların bu sesi duymamalarıymış. Bu sesi duyanların olağanüstü hassas işitme (hiperakuzi) duyusuna sahip olan ve çevresel sesleri, diğer insanların ya duymadığı ya da rahatsız olmadığı şekilde algılayan kişiler olabileceği de belirtiliyor. Glen MacPherson kurduğu sitenin, Dünya Uğultusu’nu duyabilen kişilerin dünya çapında kendi deneyimlerine dair verileri topladığını ve bu konuda bilimsel araştırmalar ve yorumlar için ciddi bir platform sunduğunu belirtiyor.
HAWAİİ’DEN YENİ ZELANDA’YA ÜNLÜ UĞULTULAR
1970’lerde Bristol’de ortaya çıkan ve 2 binden fazla insanın duyduğunu söylediği ‘uğultu’ benzeri dünyanın dört bir yanında kaydedilen ‘ünlü uğultular’ olduğunu öğrendiğimde eminim benim gibi kulağımın içindeki ses de duyduklarına inanamadı.
Mesela bir kamyon motorunun sesiyle endüstriyel bir fanın birleşimi olarak tanımlanan ‘Bondi Vızıltısı’, 2009’da Avustralya’nın bu ünlü sörf bölgesinde) yaşayanları çileden çıkarmış. Kaynağı hala bilinmiyor.
Akademisyen Dr. Tom Moir, Yeni Zelanda’nın en büyük şehri Auckland’da yerel halkı rahatsız eden bir sesi kaydetmeyi başarmış. Daha sonra ses dosyasını internette yayınlamış.. Dr. Moir, uğultudan uykusu etkilenenlere yardımcı olmak için yağmur sesi dinlemelerini tavsiye etmiş.
ABD’nin New Mexico bölgesindeki Taos kasabası sakinlerini etkileyen düşük frekanslı ‘uğultu’ ünlü X-Files dizisine konu olmuş. Birçok kişi 1990’ların başından beri devam eden uğultunun ABD Donanması istasyonlarından geldiğinden şüpheleniyor ancak sesin kaynağı bulunamamış.
Hawaii’de ise yerel halk kulaklarından hiç gitmeyen uğultunun volkanik haraketlilik olduğunu düşünüyor.
SAİT FAİK’LE AYNI ‘HİŞT, HİŞT’İ Mİ DUYUYORUM ACABA?
Peşini bırakmayan ‘hişt’ sesi için sonunda “Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin! Bir hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları…” diyen, tam da ‘çikolata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi’ gördüğü sırada duyduğu ‘hişt, hişt’le birlikte Burgazada’yı gezen Sait Faik, dünyanın yüzde 4’ünün duyduğu ‘sesi’ mi duyuyordu acaba? Ondan yıllar sonra ben ona ‘hişt, hişt’ diye seslenen sesle mi dolanıyorum ortalıkta… Kim bilir… Olabilir mi olabilir!