1. Haberler
  2. Teknoloji
  3. “Erotik furyasına döneriz”

“Erotik furyasına döneriz”

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

SugarWorkzTAFF Pictures yapımcılığında, senaryosunu Murat Şeker ile Ali Tanrıverdi yazdı.

Murat Şeker, yönetti.

Yedinci filmle Türk sinemasının en uzun soluklu yapımlarından biri haline geldi.

‘Çakallarla Dans’

Şevket Çoruh, Murat Akkoyunlu, Timur Acar, Didem Balçın, Hakan Bilgin, Toygan Avanoğlu, Rojda Demirer, Diren Polatoğlu ve Ege Kökenli‘nin başrollerini paylaştığı ‘Çakallarla Dans 7’de ‘Çakallar’, yeni bir maceraya sürüklendi.

‘Çakallarla Dans 7’, son zamanlarda gişe sıkıntısı yaşayan Türk sinemasına izleyici sayısıyla nefes aldıracak filmlerden biri misyonuyla gösterime, 6 Aralık’ta girecek.

7’nci filme ulaşmanın gururunu yaşayan Murat Şeker, Ali Tanrıverdi ve Murat Akkoyunlu, yaptığımız röportajda; birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

O açıklamalardan biri sektörün önlem almadığı takdirde ‘Erotik furya’ döneminin bir kez daha yaşanacağı…

* Erotik furya… 1970’li yıllarda televizyonun yaygınlaşması sonucu gişelerin düşmesiyle, sinemada olmayanı sunarak izleyicileri sinema salonlarına çekmek için birçok erotik filmin çekilmesiyle Türk sinemasını esaret altına alan akım.

2010’da ‘Çakallarla Dans’ın ilk filminin setine geldiğimde, “Seri haline dönüşür mü?” diye konuşmuştuk. “İzleyicilerin takdirine bağlı” demiştin. O günden bugüne neler hissediyorsun?

Murat Şeker: 14 yıl geçti ve biz filmin yedincisini vizyona çıkarmak üzereyiz. Murat’ın saçlarına ak düştü, benim göbeğim çıktı, Ali büyüdü. Ali ilk filmde 21 yaşındaydı. Şimdi çoluk çocuk sahibi oldu. Şevket, belediye başkanlığına adaylığını koyacakmış, öyle konuşuluyor. O yüzden karmaşık duygular içerisindeyiz ama ne olursa olsun gurur verici bir yerdeyiz.

Murat Akkoyunlu: Ama ilk günkü heyecanımız devam ediyor.

“İSTANBUL’UN DEĞİŞİMİNİ BİLE GÖRÜYORSUNUZ”

Murat Akkoyunlu

30 yıllık kariyerinizin yarısında ‘Çakallarla Dans’ bulunuyor. Neler hissediyorsunuz? Hayatınızda neler değişti ve heyecanınızı nasıl koruyorsunuz?

Murat Akkoyunlu: Heyecan, kendini getiriyor. Her filmde geçen filmin bir üstüne çıkmak için hem senaryo anlamında “Hem oyunculuk anlamında hem de hikâye kurgusu anlamında bir üst kalibreye nasıl geçeriz?” diye uğraşıyoruz. Bunun devamlılığının izleyicilerde yansımasını görmek bizi çok mutlu ediyor. O yüzden de hayatımızda çok şey değişti. İlk filmdeki manzaralara baktığında İstanbul’un değişimini bile görüyorsunuz. Anlatabileceğim şeylerden biri bu. Çünkü 6 film zaten İstanbul’da geçti. Son iki filmde şehir dışına çıkma durumumuz oldu. Altıncı filmin % 60’ı Kos’ta, geri kalanı İstanbul’da çekildi. Yedinci filmde; hikâyemize İstanbul’da başladık, sonra İzmir’de devam edip tekrar İstanbul’a dönüş yaptık.

Ali Tanrıverdi: Biz birkaç sene önce Murat ağabeyle şunu konuştuk: ‘Çakallarla Dans’, normal şartlarda 244 bin gibi bir gişe yapmıştı ama daha sonra sosyal medyada inanılmaz patladı. “YouTube o zaman dutluktu” diyebileceğimiz bir kıvamdaydı. Orada 15 milyon izlenmeye erişince, Murat ağabey; “Korsan falan olmasın, film yayılsın” dedi. Biz ikinci filmde de hikâye açısından hiç güvenli sularda yüzmemişiz ve çok başka bir konu seçmişiz. Olayı değiştirmişiz. Bence ‘Çakallarla Dans’ın yedinci filme gelmesindeki parametrelerden biri, serinin hiçbir filminin birbirine benzememesiydi. Yedinci filmde de aslında dil aynı, karakterler aynı ama bambaşka olaylar bambaşka bir ritim ve bambaşka bir tempo yakaladık. Çünkü zaman değişiyor. Zaten bir şey 15 senedir devam ediyorsa, zamana ayak uydurmaya da dikkat ediyoruz demektir.

Murat Şeker

244 bin izleyici, aslında bir filmin seri haline gelmesi için yetersiz bir rakam. “Devam edelim” düşüncesine kapılmanızda tamamen sosyal medya mı etkili oldu?

Murat Şeker: Hayır, sadece sosyal medya değil, film televizyon reytinglerinde de birinci olmuştu. İkinci tekrarında da birinci oldu. Üçüncü gösteriminde de birinci oldu. Yani film ilgi gördü dolayısıyla bize o kapı biraz sonra açılmış oldu. Yani kapı aralanmıştı, biz sonra kapıyı kırıp oradan iyice girmeye karar verdik. ‘Çakallarla Dans 7’de de zaten doğru endişelerimiz bizi iyi şeyler yapmaya itti. Bunlar nedir? Mesela, 2023 yılı, Türk sinemasının Amerikan sinemasına karşı kaybettiği ilk yıl oldu. Yaklaşık yirmi yıl sonra Amerikan filmleri, kendi iç pazarımızda bizi geçti. İzleyici sayısında da düşüş yaşandı. Pandemiden sonra hemen başlayan ekonomik kriz Türk sinemasına büyük bir darbe indirdi. Biz de şu an filmi vizyona çıkıyoruz ve yeni zam dalgası ne zaman başlayacak endişesiyle gündelik hayatımızı yaşıyoruz. Biz bu filmi tasarlarken bu serinin devam edeceğini ve dersimize iyi çalışıp izleyicileri evden çıkarmak için onlara bir şey sunmamız gerektiğini biliyorduk. O yüzden de ‘Çakallarla Dans 7’de dersimize iyi çalıştık. Kadroyu genişlettik, çok para, çok zaman harcadık. Çünkü burada iki şey var; birincisi, kimseye nasip olmayacak, Türk sinemasına dair bir rekoru elimize geçirdik. Sevdiğimiz bir işi yapıyoruz, sevdiğimiz bir seriyi yapıyoruz. Misyon olarak da şu an Türk sinemasının üzerindeki ölü toprağını kaldırırsak, bu filmle kaldıracağız. Yoksa önümüzdeki zaman diliminde çok başka şeyler konuşuyor olacağız. İnşallah bu çabalarımızın karşılığını alacağız. Bu ne demek? Rahatlamak, sanatçıya ve sinemaya iyi gelmiyor. Rahatlamamak lâzım. Bu sefer rahatlamamak için çok nesnel ve sağlam gerekçelerimiz var; millette para yok.

“REDDETTİĞİN İŞLER DE BELİRLİYOR”

Kariyerinize başladığınız tarihi baz alacak olursak son 30 yılda en fazla filmlerde oynayan birkaç erkek oyuncudan birisiniz. Bunun sırrı nedir?

Murat Akkoyunlu: Doğru projeleri seçmek olabilir. Her projeye atlamamak gibi bir durum söz konusu… Türkiye’de oyunculuk adına kariyer yapabilmek için çok çabalamak gerekiyor. Bu çok fazla seçeneğe ve koşula bağlı ama galiba yaptığın işler kadar, reddettiğin işler de senin kariyerini belirliyor.

Murat Şeker: Bir de dizilere çok fazla gömülmedi.

Murat Akkoyunlu: Olabildiğince öyle yaptım.

Neden, özel bir nedeni var mı?

Murat Akkoyunlu: Yok… Sadece çok yıpratıcı bir iş olduğu için. Bir de piyasada komedi şablonunda yer aldığımız için aslında komedi dizilerinin azlığından kaynaklı bir durum. Olanların içinde de yer almak istemedim.

“BU ONLARIN SORUNU”

Komedi şablonu oyuncusu olarak görülmek sizi rahatsız etmiyor mu?

Murat Akkoyunlu: Beni rahatsız etmiyor, bu onların sorunu… Ben yaptığım işten mutluyum. Onlar o projeleri getirmiyorlarsa bu, onların kaybı diye düşünüyorum. Tabii ki farklı türlerde de çalışmak istiyorum. Bu durumu, tiyatroda daha lehimize çevirebiliyoruz, daha kendi istediğimiz işleri yapabiliyoruz. Keza sinemada da öyle… Ama bu, televizyonda çok fazla olmuyor. Televizyonda çeşitli şablonlar var ve diğer kulvarlarımıza göre çok hızlı işleyen bir sistem o yüzden de onlar böyle bir şeyi tercih etmiyorlarsa onların problemi haline geliyor. Ben yaptığım işte mutluyum. Tabii ki çizgimi değiştirmek istiyorum ama doğru projeyi bekliyorum.

Film sayısı az olduğu için mi izleyici sayısı düşük yoksa izleyici sayısı düşük olduğu için mi film sayısı az?

Murat Şeker: İşlerin iyiye gitmesi halindeki kurulan cümleler, kötüye doğru gittiğinde de benzer şekilde kuruluyor. Hiçbir şey tekil bağlamda değerlendirilemez. Konumuz sadece sinema, film sayısı veya kalitesi değil. Ülkemizde yaşanan çok ciddi bir ekonomik kriz var ve krizde de sinema öteleniyor. Bu seferki kriz tüm gelir gruplarını etkiliyor.

“İNSANLAR NOKTA ATIŞI YAPMAK İSTİYOR”

Ali Tanrıverdi

Sinema pahalı mı?

Murat Şeker: Pahalı değil, sinemaya para kalmıyor.

Murat Akkoyunlu: Benim şöyle bir gözlemim var. Bu tiyatro için de sinema salonları için de geçerli olan bir şey. Eskiden ayda en az üç kez veya haftada bir kez sinemayı veya gösteriyi tercih eden insanların tercih ve güvenilirlik sayısı azaldı. Yani güvendikleri işe para harcamak istiyorlar. Karşılığını alacaklarından emin olmak istiyorlar. Mesela, komedi filmiyse, “Kesin eğlenebileceksem gideyim” diyorlar. Bir de izleyiciler aylık sayıyı düşürdü; her hafta sinemaya gitmiyor. Ayda bir kere şansı varsa onu da nokta atışı yapmak istiyor.

Murat Şeker: Bu soru, o yüzden sadece bir bağlamda değerlendirilemez. Şu cümleyi çok net bir şekilde söyleriz ve zaten bu böyledir: Sinemaya film izlemeye gidilir. Filmin cinsine ve çekiciliğine göre de bu belirlenir ama sinema dediğimiz yapının binanın varlığını devam ettirebilmesi için filme gitmek değil, genel olarak sinemaya gitme alışkanlığının önceki zamanlardaki gibi tekrar kazanılması gerekiyor. Bunun için de belli bir ekonomik seviyenin garanti altına alınması gerekiyor. Şu an bunun uzağındayız dolayısıyla yakın gelecekte sinema filmi sayısı düşecek. Bunun içerisinde ne kadar çok nitelikli film olursa, izleyiciler de o kadar tekrar salonlara gelir ama yakın gelecekte çok sayıda sinema salonunun kapanmasıyla karşı karşıyayız.

Ali Tanrıverdi: Bir de şöyle bir şey var; yoğun olarak bilet alan izleyiciler için aslında bilet ücreti pahalılaşmadı. Biz ‘Çakallarla Dans’ için milyonlarca bilet kestik ve salonlarda kimlerin filmi izlediğini biliyoruz. Mesela bir baba; oğlu ve kızıyla sinemaya gitti. Bilet parasını vermekte sorun yok ama öncesinde ya da sonrasında yediği yemek, içtiği kahve değil de en basiti yemeği herhangi bir restoran zincirinin en uygun olanında bile yese, bin liranın üstüne çıkan maliyetler oluyor. Bu en önemli etkilerinden biri. Bunun kısa vadede çözümü yok. Murat ağabeyin dediği gibi bence de film sayısı azalacak, nitelik artacak. Aynı zamanda ‘çöp film’ dediğimiz filmler de izleyicide çok önemli bir görsel kimlik oluşturuyor. Sinemaya olan güveni azaltıyor. Bununla birlikte tekrar karşılıklı adımların atılması gerektiğini düşünüyorum. Nedir bunlar? Sinemacılar tarafından yapılması gereken, eskiden halk günü diye bir kampanya vardı. Örnek veriyorum; bilet 10 liraysa, halk gününde 5 lira olurdu. Şimdi de halk günleri var ama iki yüz liralık bilet halk gününde 185 lira oluyor. Böyle olmaz… Bence hikâyenin karşılıklı adımlarla ilerlemesi gerekiyor.

Murat Şeker: Bir de buna şöyle bir ekleme yapayım; bizim yaş grubumuz ve hatta 35 yaş üzeri insanlar; “Gidilecek film var mı?” sorusunu soruyorlar. Halbuki bu biraz oturduğumuz koltuğun ılıklığıyla ilgili. Genç kesim de artık flörtte bile o iki saati bir kahvecide kahve içerek geçirmek istiyorlar. Yani sinema, bu pandemi sonrası yeni nesilde cool olma özelliğini kaybetti. Flört mekânı olma özelliğini kaybetti. Şu son iki yıldır da zaten en çok iş yapan filmler, çocuk filmleri. Şunu diyebilirim; kahveye yüz lira verirken pahalı olmuyor da sinema bileti iki yüz lira olunca mı pahalı oluyor? Bu bir değer yargısı ve kültürel bir tercihtir. Sinema pahalı değil, ben buna katılmıyorum. Sinemanın genel olarak tercihten düşüyor olması bir gerçektir.

Sinema salonlarının alışveriş merkezlerinde olması dezavantaj mı?

Murat Şeker: Tabii ki dezavantaj. Mesela, iki kişi sinemaya gittiğinde, “Ben bir şey yemek – içmek istemiyorum, sadece filme gitmek istiyorum” desinler. Çünkü ben sinemaya gidiyorsam sinemaya giderim, alışverişe gidiyorsam alışverişe giderim. Hepsini bir anda yapmak zorunda değilim. Emek Sineması’ndayken, biletini alıyordun, yersen profiterol yiyordun, yemezsen yemiyordun. Sinemanın içinde satılanlar da pahalı.

Diğer bütün maliyetler de sinemaya yükleniyor. Örneğin; “Bir film izledik iki bin liralık olduk” deniyor.

Murat Şeker: Sonuçta meyhaneye gitmiyoruz. Bu, “Taksim’de bir meyhaneye gittik, adam başı iki bin yazdı” değil. Sinemaya gidiyorsan, biletini al, filmini izle ve evine dön.

“SİNEMADA OLMASINA İNAT ETTİK”

Hakan Bilgin – Melis Özçimen – Murat Akkoyunlu

Bu durum, oyuncular olarak sizi nasıl etkiliyor? Herkes filmim çok izlensin ister.

Murat Akkoyunlu: Tabii ki zaten onun için yapıyoruz. Ne kadar çok insana ulaşabilirsek bizim için o kadar iyi. Bizim filmin ilk çıkışı da sinemayla başlıyor. Biz de filmimizi rakip arkadaşlar gibi dijital platforma satıp devam edebilirdik ki öyle teklifler de vardı. Ama çok şükür ki Murat’lar direnip sinema konusunda ısrar ediyorlar. Bu filmin ilk etapta çıkışı sinemayla olduğu için sinemada ne kadar çok insana ulaşırsa, onun sokakta yansımasını görüyoruz. Yoksa televizyona da yapılır, dijital ortamlara da satılabilir ama biz ilk günden beri bu konuda inatçıyız ve bu inadımıza da umarım ki devam ederiz.

Ali Tanrıverdi: ‘Çakallarla Dans 6’da da öyle oldu. Biz normalde filmi iki senede bir yapıyoruz. Pandemi dönemi oldu, yapılacak bir ortam değildi, millet kapalı alanlara girmeye korkuyordu ama ‘Çakallarla Dans’ yapın dediler, biz de yaptık. Bizim normal rakamımızdan iş kaybı %45’ti. Yani biz de kaybettik ama yaptık çünkü bu film sinemada doğdu. Tiyatro gibi, toplu bir terapi gibi. Televizyonda, telefonda ya da dijital platformda izlemek başka bir duygu. Üç yüz dört yüz tane birbirini tanımayan insanın bir araya gelip ortak bir paydada gülmesi, bu kümülatif duygunun kıymeti şu an toplumda bilinmeli. Kimsenin tadı tuzu olmadığı için birlikte eğlenme duygusu da gitti.

Murat Akkoyunlu: Aslında sosyalleşme olgusu değişti.

“FİLMİN ÖYLE BİR KEHANETİ VAR”

Geçenlerde Hindistan Başkonsolosu ile muhabbet ediyorduk; “Bizim ülkemizde de dijital platformlara çok ilgi var ama izleyici sayısı düşmüyor” dedi. Onlarda sinemaya gitme kültürü değişmemiş.

Murat Akkoyunlu: Çünkü onların sinema salonları bizdeki gibi alışveriş merkezlerine kilitlenmiş durumda değil, bireysel sinemalar var. 81 şehre bakıldığında bizdeki sinema sayısı çok düşük. Birçok yerde sinema salonu yok, kapandı. Neredeyse büyük şehirlerde de yok. Altı – yedi tane büyük şehrin dışındaki şehirlerde sinema salonları yok. İnsanlar gidemiyor. Bir de 85 milyonluk ülkede bizim izleyici rekorumuz 7 milyon. Buna da “Muhteşem” diyoruz. Oysa ki muhteşem falan değil, rezalet.

Ali Tanrıverdi: Biz bunu ikinci filmde anlatmıştık. O yüzden devam filminde; “Hiç güvenli sularda değildik” dedim. Biz; “Tüketmeyin, tükenmeyin” diyorduk. Film, tam 2012’de, alışveriş merkezlerinin sayılarının arttığı eleştirisinin üzerine başlıyordu. En sonunda alışveriş merkezinde eylem yapılıyordu ve karakterler; “Tüketmeyin, tükenmeyin” diyordu. Anadolu’da yürüyerek gidilebilen sinemaları kapattıkları için alışveriş merkezlerine “Gel” yapıyorlar. Biz bunun eleştirisini 12 sene önce yaptık.

Murat Akkoyunlu: Biz bu konuştuğumuz şeylerin olacağını tahmin ettiğimiz için 2012’de bunu söylüyorduk. Bu gelecekti ve geliyor. Bizim filmin hafif de olsa öyle bir kehaneti var; bir şey yapıyoruz sonra onun gerçek hayattaki sosyal yansımasını görüyoruz. Bu filmde de oldu hatta daha da olacak. Filmi çekerken yaptığımız birtakım şeyler, film henüz vizyona girmeden şu anda gerçekleşti.

“ZAR ATARAK FİLM YAPIYORLAR”

Bu konudaki öngörünüz nedir? Sinema sektörünün hatası var mı? Çok film çekiliyor olması nasıl bir zarar veriyor?

Murat Şeker: Bazıları barbut oynar gibi zar atarak film yapıyor ama niteliksiz bir filmin iş yapma ihtimali yok. İzleyicilerde bir sürü abuk – sabuk filmin afişini görüyor. Bu hızla devam ederse, kötü Türk filmlerinin, 1970’lerdeki seks filmi furyasının başka bir versiyonu olma tehlikesi var.

“ABD FİLMLERİ, BİZİM ÜLKEMİZDE BİZİ GEÇTİ”

“Türk filmi ya, ne olacak?” dönemlerine mi dönülüyor?

Murat Şeker: Evet, Türk filmleri cool olmaktan çıkıyor. O yüzden ABD filmleri bizi geçti ama nitelikli diyeceğimiz bazı filmlerin de iş yapmadığını görüyoruz. Geçen sene, ‘Aşk Mevsimi’ filmiyle bunu bizzat kendimiz yaşadık. ‘Aşk Mevsimi’ne kötü film diyemeyiz.

Hakan Bilgin – Şevket Çoruh – Rojda Demirer – Timur Acar

Kurunun yanında yaş da mı yanıyor?

Murat Şeker: Evet, dolayısıyla bu da onlar gibi oluyor.

Murat Akkoyunlu: İzleyiciler de bu sefer güvendiği işe gidiyor. Yani sütten ağzı yandıysa, yoğurdu üfleyerek yemek zorunda kalıyor.

Murat Şeker: Ama bu arada ABD filmi olup iş yapanların da niteliğini ayrıca tartışmalıyız; çoğu uydurmasyon filmler. Orada da James Cameron’un yaptığı ‘Titanic’ gibi filmler var da iş yapmıyor değil, yaratıklı, süper kahramanlı filmler yapıyorlar. Yoksa orada da öyle çok iyi diyebileceğin bir film yapmıyorlar.

‘Çakallarla Dans’ serisine nereye kadar devam etmeyi düşünüyorsunuz?

Murat Şeker: SSK olaya el atıp; “Sizi bu karakterlerden emekli ediyoruz” diyene kadar devam ederiz.

Rojda Demirer – Didem Balçın – Ege Kökenli

Şartlar ne kadar uygun olmalı?

Murat Akkoyunlu: Bu biraz izleyicilerin durumuna bağlı. Biz aslında izleyicilerin desteğiyle ve katkısıyla bu kadar uzun süre devam ettik. Bundan sonra da yine izleyicilerin katkısıyla devam edecek. Çünkü filmi, izleyiciler için yapıyoruz.

Ali Tanrıverdi: 7 artık normal bir rakam değil. 7’den çıkan her yere gider.

Murat Şeker: “Hayırlısı” diyelim.

Timur Acar

Sete gittiğiniz zaman neler hissediyorsunuz? Vizyona girdiği zaman ve teklif geldiği zaman neler hissediyorsunuz?

Murat Akkoyunlu: Bir teklif gelmiyor açıkçası. Çünkü ilk günden beri hep beraber çalışıyoruz.”Bu sene çekiyoruz, haberin olsun” gibi bir durum oluyor. Aslında biraz kolektif bir çalışma oluyor. Murat’lar bir sonraki projenin yapısını ve taslağını hazırlıyorlar ve onlar bir şey yazıp getirdikten sonra ortak bir çalışma yapıyoruz. Okuyoruz, bakıyoruz, sonra herkes fikrini söylüyor. Kolektif bir çalışma olduğu için çok mutlu ve rahat bir set oluyor. Kötü senaryodan iyi film çıkmaz ama iyi senaryodan kötü film çıkabilir. O yüzden de biz arka plan çalışmasını olabildiğince iyi yapıyoruz. Sete çıktığımızda da herkes ne yapacağını çok iyi bildiği için her şey tıkır tıkır işliyor. “Çok eğlendik falan” derler ya, biz gerçekten bir araya geldiğimizde eğlenen bir grup halindeyiz. Eğlenirken aradan bir tane de film çıkartmış oluyoruz.

Ali Tanrıverdi: Biz bu film için İzmir Kadifekale’ye gittik. 14 senedir konunun içindeyiz. Oyuncular daha önde oldukları için tanınan taraftalar ve İstanbul’da çektiğimiz için İstanbul’da “Merhaba, bir fotoğraf çektirebilir miyiz?” oluyor ama İstanbul dışına çıktığımızda Timur yüz metrenin içinde sekiz tane fotoğraf çektirdi. “Filmin ne kadar çok seveni varmış” dedi. Ben de “Günaydın, 14 yıl oldu ve yedinciyi çekiyoruz” dedim. Bu arada Kadifekale normalde başka ekipler için çok tehlikeli olabilecek bir mahalle ama bizim için çok konforluydu, izzet- i ikram bitmedi. İlk filmi 10 yaşındayken izleyip şu an 24 yaşında olan, 20 yaşındayken izleyip şu an otuz beşinde olan çok insan vardı. O yüzden en tehlikeli yerde bile çok rahat çalışabildik.

İzleyicilerin salondan çıkarken hangi duygularla çıkmasını umarsınız?

Ali Tanrıverdi: Biz namuslu film yaptığımızı iddia ediyoruz. Çünkü orta kesim ailelerden gelen adamlarız. Bir kuruşun bile hesabını yapan ve kıymetini bilen bir taraftan geliyoruz. Kimsenin, bizim filmden çıktığı zaman, verdiğimiz para boşuna gitti, deme ihtimali yok. Zaten bizim konseptimiz de “Gelin, sizi gülme komasına sokacağız” değil. Biz şunu vaat ediyoruz; iki saat hayatın dertlerinden uzaklaşmak, telefonunuza bakmamanızı sağlamak. Bir de o kadar kötü, tatsız – tuzsuz bir zamandan geçiyoruz ki bizim filme geldikleri zaman iki saat de olsa kafa dinlemelerini istiyoruz.

Murat Akkoyunlu: 6 Aralık’ta, deşarj olacakları, gülüp eğlenip mutlu olacakları bir film izleyecekler.

Murat Şeker: Önceki 6 filmde ne hissettilerse yine aynısı olacak. Finale doğru yine yükselen bir grafik ve tempo var. Yeni izleyiciler, yani genç izleyicilerle buluşmayı ümit ediyoruz. Daha önceki yıllarda bu filmi izlemesine izin verilmeyen çocuklar, şimdi liseye ve üniversiteye gidiyor. Bakalım onlarla nasıl bir iletişim kuracağız, onu merak ediyorum. Onlarla iletişim kurmak ve bu iletişimi geliştirmek istiyoruz.

“BÜYÜK HAKSIZLIK OLUYOR”

Timur Acar – Hakan Bilgin – Murat Akkoyunlu

Geçen gün Zafer Algöz ile de konuştuk; komedi filmleri neden ödüllendirilmiyor?

Murat Akkoyunlu: Bence bu, yaptığımız işe büyük haksızlık oluyor.

Ali Tanrıverdi: Ödülün kim tarafından verildiği çok önemli. Çünkü biz kestiğimiz biletlerden ve sokaktaki insanların tepkilerinden ödülümüzü alıyoruz.

Murat Şeker: “Nasıl olsa almazlar” diye başvuru bile yapmıyoruz. Dolayısıyla Zafer ağabeyin söylediğinin altı boş. Çünkü biz bir festivalde yarışmacı olmadık, bilmiyoruz.

“FESTİVALLER, HALKTAN UZAKLAŞTI”

Murat Şeker – Hülya Şeker – Ali Tanrıverdi

Ama istersiniz değil mi?

Murat Şeker: Her türlü jürinin olduğu yer biraz seçkinci bir ortam oluyor. Dolayısıyla bence ödüllerin verildiği festivaller, son yıllarda tüm dünyada biraz daha seçkinlerin takip ettiği ve halkın uzak durduğu organizasyonlara dönüştü.

Bu yanlış değil mi?

Murat Şeker: Festival benim olsa ben böyle yapmam.

Mesela, her filmde çok da iyi bir performans sergiliyorsunuz. Neden ödül alamayasanız?

Murat Akkoyunlu: Verirlerse alırız. Biz almayı reddetmiyoruz. 20 yıldır vermiyorsunuz, şimdi mi aklınıza geldi, demeyiz. Bunun cevabı bizde değil, bunun ödülü veren kurumlara sorulması gerekiyor. Onlara sorduğunuzda ne dediler?

“GÜLDÜRMEYİ HAFİFE ALIYORLAR”

Tufan Kılınç (Görüntü Yönetmeni) – Murat Şeker

“Komedi filmleri gişede kazanıyorlar” diyorlar.

Murat Şeker: Buradaki o seçkinci sınıf dediğim sınıf, komediyi küçük görüyor. Güldürmeyi, gülmeceyi hafife alıyorlar. Ketum olursa, ciddi, kukumav kuşu gibi olursa o zaman büyük sanatçı oluyor. Bunlar boş laflar o yüzden fazla da takılmıyoruz.

“KIZMAYI BIRAKALI 10 YIL OLDU”

Bu duruma üzülmüyor musunuz ya da kızmıyor musunuz? Duruma teslim mi oldunuz?

Ali Tanrıverdi: Belki bir aralar kızıyoruzdur ama kızmayı bırakalı 10 yıl olmuştur.

Murat Şeker: Bizim gibi insanlara verilecek olan ödül, yaşlanınca yaşam boyu emek ödülü oluyor. Biz tabii ki tırnağı olamayız ama Charlie Chaplin’in bile Oscar’ı yok. Ona da Oscar’da ‘Yaşam Boyu Emek Ödülü verilmişti.

Ali Tanrıverdi: Buraya gelirken, festivallerde de olan yönetmen bir ağabeyimizle karşılaştık. “Ne yaptınız, yine o çok komik olmayan filminizden bir tane daha mı yaptınız?” dedi. Ben de “Bir filmin yedincisinin yapılıyor olması yeterince komik bence, dedim. Sonra şaka yaptığını söyledi. Bir halk var ve halk sana filmin yedincisini yaptırıyorsa, bu film o ödülü alıyor zaten. O yüzden bunları konuşmayı bırakalı en az 10 sene olmuştur.

Didem Balçın

“Sanat, sanat için mi, toplum için mi?” tartışması oldum olası devam ediyor.

Murat Şeker: Bizim için öyle bir tartışma yok. Ben burjuvazinin parasıyla ve burjuvazinin kanatları altında yapılan eylemin sanatın ana fonksiyonunu yitirdiğini düşünüyorum. Dolayısıyla fazla önemsemiyorum. Zaman zaman iyi ürünler verseler de bunu, sanatın en önemli fonksiyonu olan, topluma katarsis yaşatma ve toplumun sözcüsü olma özelliğini yitirdiğinden dolayı pek değerli bulmuyorum.

Başka söylemek istediğiniz neler var?

Murat Akkoyunlu: 6 Aralık Cuma günü izleyicilerimizi sinemaya bekliyoruz. Ayrıca sinema filmi sinemada izlenir.

Murat Şeker: Ayrıca sinemada film izlerken bir şey yemek zorunda değilsiniz. Paranız yoksa evde mısırınızı patlatın öyle gelin.

Ali Tanrıverdi: 6 Aralık’ta sinemalardayız, herkesi bekliyoruz.

“Erotik furyasına döneriz”
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

ÜLKEM TV ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin
Enable Notifications OK No thanks