Dedikodu o kadar kötü bir şey değilmiş!

Kalabalık masalarda sağanak halinde başımdan aşağı yağan ‘bilgi’ yağmurunda sırılsıklam olduğum bir akşamdı dün akşam! Ben ‘bilgi’ diyorum ama siz ‘dedikodu’ anlayın lütfen. Masadaki 7 kişinin Serkan Keskin ve Meriç Aral hakkında bu kadar şey bilmesine mi şaşayım yoksa benim bu iki oyuncu hakkında bu kadar az şey biliyor olmama mı bilemedim… Paylaşılan bazı ‘bilgi’leri, büyük ödüllü yarışmalarda daha ilk soruda elenip, önündeki ekranda yazan soruya boş boş bakan yarışmacı şaşkınlığıyla dinledim. Üç kez erteledikleri nikah töreninin ardından nihayet muratlarına eren Keskin ve Aral için ‘kerevet’e çıkmamız gerekirken düğündeki her ayrıntıya ama her ayrıntıya bir kulp bulmakla meşguldük. Gelinlikten, damatlığa, gelin çiçeğinden gelin arabasına her ayrıntı büyük masanın orta yerine dökülüp, her parçanın titiz bir otopsisi yapıldı benim ‘bilgi’ küpü arkadaşlarım tarafından. Düğünün davetlileri ayrı bir bölümde ele alındı! Daha ne kadar derine inilebilir diye düşünürken saatin gece yarısını geçtiğini fark etmemişim… Eve dönerken o kalabalık masada konuşulanların bir çoğu aklımdan uçup gitmişti bile. Ama itiraf etmeliyim güzel bir yemekti…

Belki ben de bunları yazarak dün akşamki o kalabalık masanın dedikodusunu yapıyor oldum galiba; oldu mu sizce? Ahhh neyse, öyle ya da böyle dedikoduyu seviyoruz, yalan mı?

DEDİKODU SAĞLIKLI BİR BAĞ KURMANIN YOLU OLABİLİR Mİ?

“Bir zamanlar, Almanya’nın Berlin kentinde Albinus adında bir adam yaşardı. Zengindi, saygındı, mutluydu; günün birinde gencecik bir metres uğruna karısını terk etti; sevdi; sevilmedi; ve yaşamı felâketle son buldu.

Öykünün hepsi bu kadar. Biz de hiç üstünde durmayabilirdik, eğer anlatmaktan keyif alıp kâr elde edebileceğimizi bilmeseydik. Üstelik, her ne kadar bir insan yaşamının özeti, yosunla çerçevelenmiş olarak, bir mezar taşının üstüne kolayca sığarsa da, ayrıntılar her zaman hoşa gider…”

Usta yazar Vladimir Nabokov ‘Karanlıkta Kahkaha’ romanını daha ilk satırlarında anlatacağı öykünün girişini, gelişmesini ve sonucunu söyleyip sonra da 200 küsur sayfa boyunca hepimizin çok merak ettiği ‘ayrıntıları’ anlatıyor. İster Ablinus’un olsun iste Serkan Keskin-Meriç Aral çiftinin ya da bir arkadaşımızın kim olduğunun önemi yok hayatların ‘ayrıntılarını’ merak ediyoruz işte. Ben ‘ayrıntılar’ diyorum size ‘dedikodu’ anlayın işte…

Bilim insanları yıllardır biz fanilerin bu ‘dedikodu’ merakını anlamlandırmak için araştırmalar yapıyor. En modern toplumlardan en ücra kabilelere kadar evrensel bir şey bu dedikodu. Kelimeyi ilk duyduğumuzda ‘kötü’ bir şey olarak tınlasa da kulaklarımızda dedikodu ‘negatif’, ‘pozitif’ ve ‘nötr’ olarak sınıflandırılıyor. Evet “Ne alaka dedikodunun pozitifi olur mu” dediğiniz duyar gibiyim ama İngiltere’de yapılan bir araştırmada, “Dedikodu, insanların organizasyon kültürünü anlamalarına ve ilişkiler kurmalarına yardımcı olur. Bu, dedikodunun evrimsel nedenlerine dayanır. Erken insan topluluklarında dedikodu, insanların başkalarının eylemlerini ve itibarlarını değerlendirmelerine, herkesin kurallara uyduğundan emin olmalarına ve grup üyeleri arasında bağlantılar kurmalarına yardımcı olmuştur. Bu nedenle, dedikodu yapmak, geniş bir sosyal ağa sahip iyi bağlantılı bir bireyin bir simgesi olarak görülebilir” deniliyor.

DEDİKODU YAPAN İNSANLAR DAHA DIŞA DÖNÜK OLUYORLAR

ABD ve Avrupa‘daki işyerlerindeki insanların yüzde 90’ından fazlasının o an ‘yanlarında olmayan biri hakkında’ yapılan sohbetlere (dedikoduyu ne kadar zarif tarif etmişler:) katıldığı iddia ediliyor. Bizde de bundan aşağı değildir oran diye tahmin ediyorum. Bir başka araştırma ise modern toplumlardaki insanların günde yaklaşık bir saatini ‘bu bilgi’ alışverişine ayırdığını söylüyor. Bizim kalabalık masa dün akşam bu sürenin ortalamasını bir parça yükseltecek kadar ‘bilgi alışverişi’ yapmıştır kesin.

Rice Üniversitesi’nden psikolog Tianjun Sun, bilim insanlarının uzun yıllar boyunca dedikodunun zararlarına ve insanların ruh dünyası üzerinde açtığı yaralara, hakkında konuşulan kişinin duygularına yoğunlaştığını söyleyip ekliyor: “Şimdi, dedikodunun faydalarına ve dedikoducu, dinleyici ve hedefin yer aldığı üç parçalı bir ağın dinamiklerine daha fazla bakarak rotalarını değiştirdi araştırmacılar.“

İşte dedikodunun bu yönü üzerine yapılan bir araştırmada sıkça dedikodu yapan insanların genellikle daha dışa dönük oldukları ortaya çıkmış. Kadınlar, erkeklerden daha fazla nötr dedikodu yaparken, gençler yaşlılardan daha fazla olumsuz dedikodu yapma eğilimindeymiş. Ve araştırmaya katılanların yaptıkları dedikodular genellikle pozitif ya da negatiften ziyade nötr olup sosyal bilgi şeklindeymiş. Araştırmada ortaya çıkan erkeklerin kadınlardan daha çok ‘negatif’ yönde dedikodu yaptığı sonucunun doğru olduğuna şahitlik edebilirim!

Bir başka araştırmada ise ‘dedikodu’ aracılığıyla size ‘bilgi’ aktaran kişiye ilgimizin arttığı, onunla sosyal bir bağ kurup yakınlaştığımız ortaya çıkmış.

DEDİKODU HERKES İÇİN İKİ UCU KESKİN BİR KILIÇTIR!

Leeds Üniversitesi’nden araştırmacı Nahid İbrahim, insanların neden dedikodu yaptığını şöyle açıklıyor: “Dedikodu, değerli bir bilgi alışverişi biçimidir. Bu, insanların iş yerinde, genellikle resmi kanallar aracılığıyla ulaşamayacakları bilgileri edinmelerine yardımcı olur. Örneğin, yeni bir çalışan olarak, diğer meslektaşlarınızla çalışmanın nasıl olduğunu, kimin kiminle iyi anlaştığını ve kiminle uzak durmanız gerektiğini bilmek istersiniz. Dedikodu ayrıca, insanların organizasyon kültürünü anlamalarına yardımcı olur. Bu, dedikodunun evrimsel nedenlerine dayanır. İlk insan topluluklarında dedikodu, insanların başkalarının eylemlerini ve itibarlarını değerlendirmelerine, herkesin kurallara uyduğundan emin olmalarına ve grup üyeleri arasında bağlantılar kurmalarına yardımcı olmuştur. Bu nedenle, dedikodu yapmak, geniş bir sosyal ağa sahip iyi bağlantılı bir bireyin bir simgesi olarak görülebilir.”

Ama araştırmacılar yine de uyarıyor: “Dedikodu, anlatan-dinleyen-hakkında konuşulandan oluşan eşkenar üçgenin her üyesi için iki ucu keskin bir kılıçtır.”

Dedikodu hakkında bu kadar çok çalışma yapıldığını bilmiyordum; dedikodunun akademik bir çalışmanın konusu olabileceği bile aklıma gelmemişti doğrusu.

Yazının tam da bu noktasında bir mesaj geldi… Dün akşam bizim kalabalık masadaki arkadaşlarımdan biri, masadaki bir çiftle ilgili ‘bilgi’ paylaşımında bulunmuş sağ olsun Aslında “Ok” yazıp bir başparmak emojisiyle konuyu kapatabilirdim… Ancak dedikodunun iyi tarafları da olduğunu ortaya koyan bilim insanlarına kulak vermek istediğimden ayrıca ‘ayrıntıları’ da deli gibi merak ettiğimden izin verirseniz yazıyı burada bitirip arkadaşımı arayacağım. Belki öğreneceğim ‘bilgileri’ sonra size de anlatırım…

Exit mobile version